Netherfield RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Yıl; 1750. Yeni bir sezon tüm ihtişamıyla başlıyor! Sen daha yerini almadın mı?
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 annemarie wallington

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Annemarie Wallington
Lady
Lady
Annemarie Wallington


Kraliyet : İngiltere.
Mesaj Sayısı : 21
Kayıt tarihi : 11/06/12

Kişi sayfası
RP Puanı:
annemarie wallington Left_bar_bleue96/100annemarie wallington Empty_bar_bleue  (96/100)

annemarie wallington Empty
MesajKonu: annemarie wallington   annemarie wallington Icon_minitimePtsi Haz. 11, 2012 11:32 am

    Gün bitmiş, kusursuz gecede Diana, kendini tüm ihtişamıyla sergilemeye başlamıştı. Sabahın keşmekeşi hala bitmemiş olmasına rağmen, Monica fazlaca yorulduğu bu günü hemen bitirmek istediği için, erkenden yatağına gitmeyi tercih etmişti. Cıvıldaşan lejyonerlerin sesi barakasının içine kadar geliyordu. Hafiften bir sigara kokusu aldı, kimin içtiğini görmek adına kafasını uzattıysa da göremedi. Kendini tekrar yatağına bıraktı ve gözlerini yumarak beynine uyumak için komutlar vermeye çalışıyordu. Ne kadar yorgun olursa olsun, Monica, genelde yatağa girdikten en az bir saat sonra, anca uyuyabilirdi. Çünkü sürekli gününü düşünür, hayaller kurar, istek ve amaçlarını belirlerdi. Beyni sonunda meşgul olacak bir şey bulamadığında ise sonunda kendini kapatırdı. Bugün, hiç düşünmeden, direkt bilincini kaybetmek istiyordu. Savaş Oyunları ve sıkı bir antrenmandan sonra bunu hak etmişti. En azından öyle düşünüyordu.

    Kısa süre sonra şaşırtıcı olanı yaparak, uykuya dalmayı başarmıştı genç kız. Fakat beyni yine de tam olarak rahat bırakmamıştı onu. Rüyadaydı. 1870'li yılların Rusya'sında, bir saraydaydı. En azından sarayın mimarisi ve insanların kıyafetleri, o yılı işaret ediyordu. Eteklerini iki yandan tutarak kenarlara doğru açtı ve şaşkınlıkla giysisine baktı. Kendini daha iyi görmek için salonun sağ tarafındaki, güllerin işlendiği altın varaklı boy aynasına doğru ilerledi. Yürüdükçe rahatsız topuklu ayakkabıları, mermer zeminde tok bir ses çıkarıyordu. Aynaya baktığında kendini tanıyamamıştı. Pembe dudak ve yanakları, hafif göz makyajıyla duru ama bir o kadar da etkileyici bir görünümü vardı. Bal rengi saçlarının önden iki tutamı başının arkasında birleştirilmişti. Bebek mavisi, kabarık etekli elbisesiyle, Tolstoy'un romanlarından fırlamış prensesleri anımsatıyordu. Garip olan ise, rüyada olduğunun fazlaca bilincinde olmasıydı. Yarı-tanrıların tesadüfi rüya görmediklerini bildiği için de rüyadan çıkmak ve uyanmak için herhangi bir çaba harcamayı planlamıyordu. Rüyaya uyum sağlayacaktı. Akıcı bir şekilde Rusça konuşabildiği, eski Rus görgü kurallarına fazlaca hâkim olduğu ve çok fazla kitap okuduğu için ne yapacağını iyi biliyordu. En azından öyle düşünüyordu.

    Genç kız aynaya bakmaya devam ederken, kolunu sımsıkı kavrayan bir el irkilmesine neden olmuştu. Aynadan bile bana yaklaşan kişiyi fark edemiyorum, bir de komutan olacağım, diye sitem etti kendi kendine. Tehditkâr bir biçimde arkasına dönmeye çalışırken babasını görmesiyle kasları birden gevşedi. Onu hastanede son gördüğü anı anımsadı, gözleri dolmaya başlamıştı. Karşısında onu tekrar canlı halde görmek, Monica'da şok etkisi yaratmıştı. Ona sarılmak, sıkıca sarılmak ve bir daha bırakmamak istiyordu. Babası Aleksey Vasiliyev, bambaşka biri gibi görünüyordu. Karışık, seyrek saçları düzgünce taranmış ve kafasına yapıştırılmış, üzerinde her zamanki beyaz önlüğü yerine şık bir takım giymiş ve üzerinden, her zamanki deterjan-kimyasal madde karışımı kokusu yerine, hafif bir lavanta kokusu geliyordu. Bir bilim adamından çok, sosyetik bir politikacı görünümündeydi. "Monica, burada ne yapıyorsun? Seninle tanışmak isteyenler var sevgili kızım, hem görünüşe bakılırsa Bayan Arkadyevna'nın oğlu seni beğenmiş, belki de bir kısmet çıkar, ne dersin?" dedi Bay Vasiliyev kızına, ardından kızının koluna girdi ve birlikte onları bekleyen sosyetik topluluğa doğru yürümeye başladılar. Monica, babasını karşısında görmenin şokunu atlatamamışken, onun davranışlarıyla beraber ikinci bir şok geçirmek üzereydi. "Belki de bir kısmet çıkar." dediğine inanamıyorum, dedi kendi kendine. Bu konuşan gerçekten babası mıydı? Tanrılar, bana nasıl bir oyun oynuyorsanız, kesin şunu, diye mırıldandı. Annesi veya başka bir tanrı, ona rüya yoluyla bir görev veya ders vermeye çalışıyordu. En azından o öyle düşünüyordu.

    O kitaplarda okuyup, hayran kaldığı asil sınıfının aslında süs, flört ve şatafatla kafayı bozmuş bir grup küçük düşünceli insan olduğunu fark etmesiyle, büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı Monica. Ama bu küçümsediği gruba da bir güzel rezil olmuştu. Eski Rus Edebiyatı'na özenerek, "Tanrı'nın bu güzel gününde, siz değerli insanlarla tanışmak için can-ı gönülden istek duyuyorum, efendiler ve hanımefendiler." demişti. Karşısındaki sosyetik grup ise bir süre sessizce ona baktıktan sonra bir dalga ve kahkaha tufanı içine girmişlerdi. "Ahaha, bu kız nasıl konuşuyor böyle?" ya da "Bu devirde böyle konuşanlar gerçekten kaldı mı?" demişler, bazıları da "Kızınızın bol bol espri yaptığını söylemiştiniz ama bu kadarını da beklemiyorduk Bay Vasiliyev." ve "Ne şakacı kız!" demişti. Monica ise şaşkın bir yüz ifadesiyle, ara sıra gülmeye çalışarak rezilliğini saklamaya çalışmıştı. Rüya da olsa, insan kötü hissediyor, diye düşündü. Grupla biraz daha muhabbet edip, genç bir subay olan Bay Arkadyevna ile zoraki olarak flörtleşirken, birden ışıklar ve mumlar söndü. Tüm salonla birlikte sessizliğe gömülen Monica'nın içinde tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Daha kimse ne olduğunu anlayamamışken, bir çığlık sesi salonda yankılandı. Bu bir erkek çığlığıydı. Çığlığın sahibinin kim olduğunun ayrımına varınca, var gücüyle çığlık atıp koşmaya başladı Monica. "Babaa! Baba, neredesin! Aman Tanrılarım, ne oldu baba, ses ver!" Salon da onunla birlikte telaşlanmaya başlamıştı. Yükselmeye başlayan ayak sesleri ve uğultunun ardından Monica'nın sesi artık hiç duyulmuyordu. Tüm gücünü tüketen, yırtıcı bir çığlığın ardından sesler azalmaya başlamıştı. Karanlık, daha karanlık hale geliyor, sesler ve hisler önemini kaybediyordu. Monica, farkında olmadığı bir boşluğa sürüklendiğini hissediyordu. En sonunda koca bir karanlığın ortasında, bir ses duydu, hiç tanımadığı, bilmediği bir ses. Hatta ses bile değildi, kulağına fısıldanmış kelimeler, imgeler gibiydi. "Baban hastanede ölmedi," diyordu, "o yok etti babanı." Son kelimelerin farkına varmasıyla bulunduğu hiçlikten, bambaşka bir boşluğa doğru yuvarlandı Monica. Bilincini kaybediyor, uykuya dalıyordu. Birkaç saat sonra, gece yarısında uyandığında ise, aklında sadece tek bir kelime kalacaktı; karanlık.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Raymond Westmoreland
İngiltere Kralı
İngiltere Kralı
Raymond Westmoreland


Kraliyet : İngiltere
Mesaj Sayısı : 105
Kayıt tarihi : 07/06/12

Kişi sayfası
RP Puanı:
annemarie wallington Left_bar_bleue100/100annemarie wallington Empty_bar_bleue  (100/100)

annemarie wallington Empty
MesajKonu: Geri: annemarie wallington   annemarie wallington Icon_minitimePtsi Haz. 11, 2012 12:08 pm

# Betimleme: 29/30
# Akıcılık: 9/10
# Yazım Kurallarına Uyum: 10/10
# Sayfa Düzeni: 10/10
# Renklendirme: 5/5
# Kurgu: 24/25
# Uzunluk: 9/10
[ Toplam: 96 ]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
annemarie wallington
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» annemarie wallington
» Wallington.
» Wallington, Feodora.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Netherfield RPG :: Karakter Tanımlama :: Seçim Panosu :: RP Puanı Belirleme-
Buraya geçin: