Louvenia D. Maurëll İskoçya Prensesi
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt tarihi : 11/06/12
Kişi sayfası RP Puanı: (95/100)
| Konu: Louvenia Ptsi Haz. 11, 2012 3:43 pm | |
| -Papa VIII. Henry Dönemi. 7 Eylül 1533. Anne Boleyn.
"Hayalet! Öldürülmeli!"
Genç hemşire çığlıklar atarak bebekten uzaklaşırken sesi bebeğin çığlıklarına karışmıştı. Anne Boleyn ellerinin kan içinde olmasına aldırmadan bebeğini büyük bir şefkatle göğsüne doğru çekerken hemşireye öldürücü bakışlar fırlatıyordu. Ne cüret? Bir Kral'ın kızını öldürmek istemek ha? Bir adım daha gerileyerek sırtını duvara verdi Anne Boleyn. Genç hemşirenin böyle bir şey söylemeye cüret etmesi bile sinirlerini tavan yapmasına neden olmuştu. Bebeğinin çığlıkları giderek artarken onun sesini kesmek için iyice göğsüne bastırdı. Taç giyme töreni sırasında bile karnında taşımıştı bebeğini, şimdi saçma bir hurafe yüzünden bebeğini teslim edecek değildi. Hemşire bir kez daha bebeğe göz attıktan sonra çığlıklar atmayı keserek yutkundu. Anlaşılan yaptığı kabalığın farkına varmıştı, o alt dudağını ısırarak bebeğe doğru bir adım atarken küçük kızına ilk kez göz attı Boleyn. Hemşirenin dediği gibi bir hayalet kadar beyazdı, yüzü hala kan içindeydi, çığlıklarını kesmiş ve küçücük gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Anlaşılan çığlıklarının bir nedenide etraftaki sesti. Onun alnına bir öpücük kondurmak için eğildi Boleyn. Dudaklarını kanlı alnına bastırdıktan sonra az önce çığlıklar atan hemşireye uzattı bebeğini.
"Alın."
-19 Mayıs 1536 Londra Kulesi
Korkunç doğumundan üç yıl sonra hainlik suçuyla tutuklanmıştı genç kadın. Bunun yanında ilişkisi olduğu düşünülen Mark Smeaton adlı bir müzisyen, Henry Norris ve Sir Francis Weston tutuklanmıştı. İşkencelerin sonunda bir tek Smeaton ilişkileri olduklarını onaylamıştı. Bu da yeterli bir şeydi Boleyn'in ölümü için. Krala ihanet etmekle suçlanıyordu genç kadın. Henüz 30 yaşında idam edilmek için hiç bilmediği bir yere doğru götürülürken göz yaşlarına hakim olmak için uğraştı Boleyn. Alt dudağını ısırarak ağlamasını önlemeye çalışsada imkansızdı bu. Birkaç saat, belkide daha kısa bir süre sonra olacaklar barizdi. Öldürülecek, henüz üç yıllık kızını yalnız bırakacaktı. Ah, Elizabeth. İlk doğduğu anda hayaletten farksız olan kızı hala aynıydı. Sadece boyu uzamış ve kilo almıştı, hala bir hayalet kadar beyazdı. Daha önce ölen iki çocuğu gibi ölmesinden korkmuştu onun da. Bir çocuğunun daha ölmesini izleyeceğini düşünmek bile acı vermişti ona. Tanrı'ya şükür Elizabeth hayatta kalmıştı, hemşireleri bile şaşırtmıştı bu olayla. Şimdiyse kızının gençlik günlerini göremeden idama götürülüyordu genç kadın. Hayatının çoğunu bir şeylerden fedakârlık ederek geçirmiş ve küçük bir hata yüzünden infaz edilecekti. Kral Henry'nin. , uğruna papaya karşı gelip, Katolik mezhebinden çıkarak Protestanlık esasına uygun Anglikan Kilisesini kurmuştu. Kendisi ölse bile kilisenin yaşayabileceğini umuyordu, planlarını gerçekleştirememişti gerçi. Tek umuduysa Elizabeth'ti. Uğruna Katolik mezhebinden çıktığı bu kiliseyi yaşatabilecek tek kişi oydu. Düşük yaptığı anda Kral'ın gözünden düşmüştü zaten Boleyn. Kral bunu bir ihanet sanarak ondan uzaklaşmak için elinden geleni yapmıştı. Mızrak dövüşlerinden birinde attan düşüp ayağını yaraladığında bebeğini kaybetmişti Boleyn. Kral evliliğinin büyü sonucu yapıldığına inanmış, belki de inandırılmıştı. Sonuçsa yollarını ayırmak olmuştu. Ayrılıyordu da aslında.
İngiltere kraliçesi, VIII. Henry'nin eşi Anne Boleyn dizleri üzerinde çökmüş ölümünü beklerken gözlerinden yaşların dökülmemesi için kendisini zorladı. Altı kişiyle zina etme suçuyla karar verilen infazını beklerken gözlerini sıkıca yumdu.
-24 Mart 1603. I. Elizabeth
İrlanda'nın ve sembolik olarak Fransa'nın kraliçesi. Bakire Kraliçe. Ülkeyi tek başına yönetebilecek kadar güçlü olan kraliçe beyaz çarşaflarla örtülü yatağında bir kez daha döndü. Elinde tuttuğu mektubu zarfın içine koydu özenerek. Zamanın geldiğini biliyordu, yetmiş yıllık ömrü sona eriyordu. Üç yaşından sonra gayrimeşru çocuğu olarak ilan edilmişti, annesi o üç yaşındayken ensest suçuyla infaz edilmiş ve küçük bir çocukken annesiz bırakılmıştı. İlk sorduğu sorulardan birisiydi annesine ne olduğu. Öğrendiği anda genç kadından nefret etmiş, onun ölümüne içten içe sevinmişti. Kendisi 16 yaşındayken ise babasını kaybetmişti, kralın ona yaptığı son iyilikse Prenses unvanını ona geri vermesiydi. Tabii bu yeterli değildi, ondan önce Mary geçmişti tahta. Mary tahta geçtiğinde İngiltere hala Protestanlığın etkisi altındaydı. Kraliçe katı kurallar uygulayarak protestanları idam ettirdi hatta canlı canlı yaktırdı ve koyu Katolik olan İspanya kralı II. Felipe ile evlendi, hiç çocuğu olmamıştı. Protestanları idam ettirmesinden dolayı Kanlı Mary olarak anılmıştı. Onun tahta çıkışından birkaç ay sonra ilk isyanını çıkarmıştı Elizabeth. İsyana karışan iki grup vardı, biri Jane Grey'in tahta çıkmasını diğerise Elizabeth'in tahta çıkmasını isteyenlerdi. İsyan başarısız bir biçimde sonlandı. İsyanın ele başı John Dudley idama mahkum edilmiş, Elizabeth ve Robert Dudley ise kuleye hapsedilmişti.
Mary, 17 Kasım 1558 günü sarayında vefat etmiş yerineyse kendisi geçmişti. Mary'nin kocası kraliçeye evlenme teklif etmiş ve reddedilmişti. Nedenini anlaması uzun zamanını almıştı, sonraysa kraliçenin Robert'a zaafını anlamıştı. Elizabeth'in ilk yaptığı kiliselerde bazı ayinlerin uygulanmasını yasaklaması ve sonra kendisini İngiltere Kilisesinin yöneticisi seçtirmesi olmuştu. Bunun haricindeyse bir sürü suikastle burun buruna gelmiş ve çoğundan koruması sayesinde kurtulmuştu. Hayatını birkez daha gözden geçirirken hatalarını anlıyordu yaşlı Kraliçe. Yine de bunların artık geçmişte kaldığını biliyordu, yanında hemşire soğuk bir bez parçasına bastırırken inledi. Hala neden uğraştıklarını anlamıyordu. Zamanı gelmişti işte, yaptığı o kadar kötülükten sonra ölümünün zamanı gelmişti. Üzülenler kadar sevinenlerde olduğunun farkındaydı Elizabeth. Sonunda James tahta geçebilecekti, 45 yıllık hükümdarlığı sona eriyordu. Çocukluğundan beri tanıdığı Robert Dudley'e daldı düşünceleri. Atletik yapısı, esktravagan zevkleri, sanat konusundaki öncü fikirleri ile Elizabeth'in ilgi duyduğu tek erkekti. Ve şans tanıdığı. Yine de şans tanıdığı erkeğin ne kadar hırslı olduğunu görünce ülkeye zarar vermesinden korkup genç adamdan vazgeçmek zorunda kalmıştı. Sonuç? Yatağında beyaz çarşafına sarılmış ölümü tek başına bekliyordu.
Bir kez daha hemşire bez parçasını alnına bastırırken dudaklarını araladı. "Su." Genç hemşire büyük bir bardağı dudaklarına yaklaştırırken kendisini zorlayarak doğruldu. Bu küçük hareket bile kemiklerinin sızlamasına ve ağzından büyük bir inleme çıkmasına sebep olmuştu. Yine de su dudağına değdiği anda kırışmış çehresinde küçük bir tebessüm oluştu. Kurumuş boğazı suyun etkisiyle canlanırken başıyla hemşireye teşekkür etti. Hayatı boyunca birilerinin yardımıyla yaşamaktan uzak durmuştu. Her zaman tek başına ayakta durmuştu, o andaysa yanında genç bir hemşirenin yardımına muhtaç bir biçimde olmak ona acı veriyordu. Tekrar yüzünü yastığına koyarak gözlerini kapadı. Eliyle mektubunu sımsıkı kavrarken gözlerini kapadı. Bunun son olacağını biliyordu. Artık kotası dolmuştu.
Kraliçenin ölümü hem sarayda hemde ülkede büyük bir hararet başlatmıştı. Binlerce kişi sarayın önünde toplanmış gözyaşı dökerken Bakire Kraliçe’nin yüzünde anlaşılması zor bir tebessüm vardı, parmaklarındaysa sımsıkı kavradığı Robert Dudley'in mektubu. | |
|
Victoria Westmoreland İngiltere Kraliçesi
Kraliyet : İngiltere Mesaj Sayısı : 66 Kayıt tarihi : 07/06/12
Kişi sayfası RP Puanı: (100/100)
| Konu: Geri: Louvenia Ptsi Haz. 11, 2012 4:42 pm | |
| # Betimleme: 30/30 # Akıcılık: 10/10 # Yazım Kurallarına Uyum: 10/10 # Sayfa Düzeni: 10/10 # Renklendirme: 3/5 # Kurgu: 22/25 # Uzunluk: 10/10 [ Toplam: 95 ]
| |
|