Netherfield RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Yıl; 1750. Yeni bir sezon tüm ihtişamıyla başlıyor! Sen daha yerini almadın mı?
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Hannah Gilchrist

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Hannah Gilchrist
İskoçya Deniz Komutanı
İskoçya Deniz Komutanı
Hannah Gilchrist


Kraliyet : İskoçya.
Mesaj Sayısı : 17
Kayıt tarihi : 11/06/12

Kişi sayfası
RP Puanı:
Hannah Gilchrist Left_bar_bleue96/100Hannah Gilchrist Empty_bar_bleue  (96/100)

Hannah Gilchrist Empty
MesajKonu: Hannah Gilchrist   Hannah Gilchrist Icon_minitimePtsi Haz. 11, 2012 3:43 pm

Bedenini var gücüyle ısıtmaya çalışan güneşe çevirdi gözlerini. Karanlık gözleriyle zıt bir edayla bakıyordu parlak yıldıza. Yüzüne yerleşen sinsi ifadenin altında neler geçtiğini normal bir insanın anlaması olağan bile değildi... Bebeksi tenini kavuran güneşten saklanmak için bir iki adım geriledi yatakhanesinde. Etrafındaki köken cadıların üzerinde gezdirdi gözlerini. Onları ele geçirmiş olan büyü gücünü hissedebiliyordu. Her zaman için o kadar güçlü olmak istemişti. Aklından geçen her şeyin yapılabilmesi. Harika bir duygu olurdu. Ancak kendisi için böyle bir şey mümkün değildi. Kim bilir kaçıncı kuşaktan alıyordu cadılık yeteneğini. Ve bu yıla kadar akrabaları arasında büyü gücüne sahip olan birisine bile rastlamamıştı. Tek genin kendisinde bulunması onu ulaşılmaz kılıyordu; ancak bu güne kadar gördüğü ve yaşadığı şeyler ölüm tarafından sarıp sarmalanmış kızı yıpratmaya yetmişti. Kimse bir porselen bebeğin neler yaşadığını bilemezdi. Derince nefes alıp göğsünü şişirdi. Simsiyah gözlerini gezdirdi etrafında. Ölen sevgilisini arıyordu gözleri. Neden onu geri getiremiyordu? Dünyadaki bütün ölüler onun emri altındayken neden o değildi? Küfretti kendi kendine. Bedeninde hissettiği baskıdan kurtulmak istercesine elleriyle kollarını sıvazladı. O, ölüme yataklık ediyordu; ona itaat ediyordu. Ve Tanrı, Annalisa'ya çoktan sırtını dönmüştü. Ona şu dakikadan itibaren ne yardım edebilirdi ki? Bedenine dokunan ruhlar dışında...

Küçük adımlarla kıyafetlerini koyduğu dolaba yöneldi. Kapağını açtığında boş bakışlarla bakındı. Uzun kollu, korseli, siyah elbisesini çıkardı dolaptan. Cadılara arkasını dönüp çıkardı üzerinden saten geceliğini. Yavaş hareket ediyordu. Eğer hızlı davranırsa yeterince dikkat çekecekti zaten. Soğuk havanın bedenine temasıyla birlikte ürperdi. Korsesiyle bir olan elbisesini aldı yatağının üstünden. İnce, uzun bacaklarını elbisenin belinden geçirdiğinde astarının çıkardığı ses onu mutlu etmişti. Hoşuna gidiyordu bu tür elbiseler. Kollarını elbiseye geçirdiğinde korsesini düzelterek göğüslerinin daha dolgun görünmesini sağlamıştı. Soğuk ve hafif titreyen elleriyle yavaş bir şekilde korsesinin satenden yapılmış iplerini sıkıyordu. Her ilmikte elbise bedenine iyice oturuyordu. Yere kadar uzanan elbisesinin altına giydiği rugan, siyah topuklu ayakkabılarını takırdatarak döndü kendi etrafında. Kendisine bakıyordu aynada. Bilek kısmında biraz uzun duran danteller beyaz teniyle harika bir uyum oluştururken, sert bakışlarını kapatmak istercesine yüzünün etrafını dolduran siyah bukleleri omuzlarından aşağıya dökülüyordu. Siyah paltosunu alıp kolunun üstünden sarkıttı. Kulübe dışına çıkacaktı; uzun zaman sonra hissettiği mutluluk duygusuyla birlikte yüzünde içten bir gülümseme belirdi. Çok abartılı olmayan siyah makyajının altında başını hafifçe öne eğip yavaş adımlarla çıktı dışarıya.

Kulübe dışına çıktığında havanın soğukluğunu fark etti. Biraz önce tüm parlaklığıyla kendisini gösteren güneş, şimdi yok olmuştu. Gri bulutlar hüzün içinde sarıp sarmalamıştı gökyüzünü. Dokunsalar ağlayacak bir vaziyette olan gökyüzünden ayırdı gözlerini. Koluna attığı siyah paltosunu giydi. Var olan dört düğmesinden üçünü ilikleyip yakalarını kaldırdı. Ellerini cebine sokup hızlı ancak dikkat çekmeyecek adımlarla kamp çıkışına doğru ilerlemeye başladı. Tek sorun; kamptan elini kolunu sallayarak çıkamayacağını bilmesiydi. Aklına gelen çözümlerle birlikte yürürken itaatkâr olan bedenleri çağırmak için dudaklarından büyü kelimeleri dökülmeye başlamıştı bile.

***


Soğuğun etkisiyle birlikte zaten beyaz olan teni iyice beyazlamıştı. Rugan ayakkabılarının çıkardığı sesle beyaz sokaklarda ilerliyordu. Etrafında konuşulan dili anlamadığını fark edince belli bir süre rahatsızlık hissetti. Rusça'ya dair hiçbir şey bilmiyordu. Tek bildiği şey "evet" demekti. Onuda düzgün söyleyemiyordu zaten. Fakat melez olduğu için kendisini şanslı sayıyordu. Ayrıca, ölen sevgilisi sayesinde Almanca'da öğrenmişti. Hafif yağan karın altında yavaşça yürüyordu. Sarı saçlı ve uzun boylu insanların arasında biraz kısa kalıyor, yabancı olduğunu fazlaca belli ediyordu. Etrafına bakındı. Uzun binaların içinde dünyaya küsmüş insanları tahmin edebiliyordu. Binalar bütün karamsarlığıyla insanın üstüne üstüne geliyordu. Yanından geçen bedenler ruhlarının ve cezalarının ağırlığıyla eziliyor gibi başlarını önlerine eğmişti. Kar tanelerinden kaçmayı bahane ediyorlardı aslında. Kararan havanın altında omuzlarına düşen kar taneleri ölüm meleğine benzetiyordu onu. Kollarına, boynuna, saç tellerine kadar tutunmuş olan ruhların ağırlığını hissediyordu. Bitkin bir şekilde başını eğdi.

Duraksadı bir an. Takip mi ediliyordu? Başını kaldırmadan yürümeye devam etti. İçine düşen kuşkudan kurtulmaya çalışıyordu. Ne yapabilirdi ki? Bir kafeye mi girmeliydi? Bu güne kadar hiç alkol almamıştı. Almayı da planlamıyordu ama bir bara gidip oturabilirdi. Üşüyen elleriyle paltosunun yakasını kaldırıp iyice örttü boynunu. Tırnak diplerinin soğuktan morardığını görünce tekrar ceplerine soktu. Hissettiği aura kızı tedirgin ediyordu. Hayatında ilk defa bu kadar güçlü bir şey hissediyordu. Omuzlarının üstünden arkasına baktığında peşine takılan uzun saçlı adamla göz göze geldi. Hissettiği ürpertiyle birlikte kulağına gelen sesleri yok etmeye çalıştı. "Ne bekliyorsun Anna? Bizim beden bulmamız için daha ne kadar tedirgin olman gerekiyor?" Yankılı ve farklı ses tonuyla kulağında çınlayan seslere aldırış etmemeye çalışıyordu. Yapma. Kendini riske atıyorsun. İç gıdıklayıcı kahkahaların altında duyduğu belli belirsiz cümleyle birlikte başını salladı. "Lad mig være!" Danca dökülen kelimelerin ardından sessizliğe bürünen ruhlar kızı iyice ürpertmişti. İlk defa bu kadar rahatsız olduğunu hissediyordu genç kız. Ara sokakların birisine saptı. Garip tabelaların arasında girdiği bir dükkanda bir anda büründüğü karanlık kişiliği ister istemez etrafına bakınmasına neden olmuştu. Mum ve tütsülerle donatılmış olan karanlık yerde kendisini huzursuz hissetmişti. Uzun yıllardır hayattaydı ancak böyle duygular ilk defa sarıyordu kızın etrafını. Yavaş yavaş gezdi küçük yeri. Etrafta kumaştan parçalar, insanların oturması için kurulmuş olan bir düzenek vardı. Yıldızı andıran düzenekte sağ üst kısmın üzerine durdu. Kapının açılmasıyla birlikte arkasını döndü ve gördüğü insan karşısında köşeye sıkıştırıldığını düşünmüştü. Dudaklarından fısıltılı bir şekilde dökülen sihirli kelimeler yavaş yavaş akıp gidiyordu. Ta ki karşısındaki uzun saçlı adam konuşana kadar...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Victoria Westmoreland
İngiltere Kraliçesi
İngiltere Kraliçesi
Victoria Westmoreland


Kraliyet : İngiltere
Mesaj Sayısı : 66
Kayıt tarihi : 07/06/12

Kişi sayfası
RP Puanı:
Hannah Gilchrist Left_bar_bleue100/100Hannah Gilchrist Empty_bar_bleue  (100/100)

Hannah Gilchrist Empty
MesajKonu: Geri: Hannah Gilchrist   Hannah Gilchrist Icon_minitimePtsi Haz. 11, 2012 4:40 pm

# Betimleme: 29/30
# Akıcılık: 10/10
# Yazım Kurallarına Uyum: 10/10
# Sayfa Düzeni: 10/10
# Renklendirme: 3/5
# Kurgu: 24/25
# Uzunluk: 10/10
[ Toplam: 96 ]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://netherfieldrpg.yetkin-forum.com
 
Hannah Gilchrist
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» hannah
» hannah

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Netherfield RPG :: Karakter Tanımlama :: Seçim Panosu :: RP Puanı Belirleme-
Buraya geçin: