Barbara Elvfsie
youtube.com/watch?v=25Q4Sbj2mw8
bununla ve yayoutube.com/watch?v=PhFC6_TaZnY
bununla dinlenirse etkileyebilir hani. ben bunlarla yazdım.
"Ruhun çocuğum, ruhun tanrı tarafından affedilecektir."
Peder'in bu soğuk sözleri karşısında artık ölüm vaktimin geldiğini anlamıştım. Neşe içinde bir çocukken, -küçükken- şimdi haksız yere öleceğimi nereden bilebilirdim ki? "Hayıır. Durun ben cadı değilim! BEN CADI DEĞİLİİM!" Nöbetçilerin üzerimdeki bakışları gittikçe artıyor ve bana baskı yapıyorlardı. Yalvarmamdan zevk alıyor, ve beni izliyorlardı. Arkamdaki yaşlı kadının "Peder! Cehennemde yanacaksın!" Sözleri kulağımda yankılanırken, boynumuza bağlı iplerle çoktan nehire sarkıtılmıştık.
Uyandığımda ter içindeydim. Yataktan nasıl fırladığımı anlayamamıştım. Başım ağrıyor ve zonkluyordu. Rüya o kadar gerçekti ki... Belki de geleceğimi anlatıyordu. Özel yeteneğimin bana bu kadar ağır geleceğini bilseydim, ölürdüm daha iyi.
Kendimi tekrar yatağa bırakıp hemen başucumda duran komedinin üzerinde duran dijital saat'e baktım. 02:59. Saat neredeyse üçtü. Neredeyse değil, sadece bir dakikası kalmıştı.
Yataktan sendeleyerek kalktım ve direk lavaboya gittim. Ayna beni ona bakmam için adeta kendine çekiyordu. Yüzüme bir kaç parti su vurduktan sonra, aynanın ısrarıyla bakışlarımı yansımama çevirdim. Bu ben miydim? Gözlerin kan çanağı ve saçlarımda terden sırılsıklam olmuştu. Evet, gerçekten bu yetenek bana ağır gelmeye başlamıştı. Ne yani son evrede psikopatlaşma yoluna mı gidiyordum? 'Ah hiç sanmıyorum.' diyerek hızla lavabodan çıktım. Sanki çevremdeki varlıklarla inat içimden bir ses, ''Bodruma in!'' diyordu. Üstümdeki geceliği çıkartıp, bir pantolon ve t-shirt giydim. Odama son kez bakıp derin bir nefes aldım. Kapıya geldiğimde duraksadım çünkü görevliler yatakhanenin içinde kol geziyorlardı. Ayak sesleri gittikten sonra yavaşça kapıyı açtım ve etrafı kontrol ettim. Sonra yine aynı sessizlikle kapıyı kapatarak, hızlıca merdivenlere geldim. Duvarların üzerinde duran kırmızı apliklerin ışıkları merdivenleri aydınlatmaya yetiyor ve hatta giriş katına kadar uzanıyordu. Burası çevreye karşı düz bir lise gibi göründüğü için etraf pek fazla süslü değildi. Hatta eski bile sayılırdı.
Etrafı kollayarak nihayetinde giriş katına varabilmiştim. İçerideki yatak hane görevlisi her zaman ki gibi masa başında uyuya kalmıştı. Gözlerimi devirdikten sonra bodrum katının merdivenlerinde durdum. Bunu neden yapıyordum hiçbir fikrim yoktu. Ama içimdeki ses beni inatla oraya sürüklüyordu. Merdivenleri yavaş ve sakince inerken bodrumdan gelen tıkırtı ve gümbürtüleri duyabiliyordum. İçimden bir ses, 'Korkma. Sadece biraz sesi hepsi bu.' diyerek beni telkin etmeye çalışıyordu. Ona yanıt olarak, ''Ah! çok teşekkür ederim. Sanki bilmiyordum.'' dedim. Bodrum katına inince karanlık, ürpermeme neden oldu. Hiç bir şey görünmüyordu. El yordamıyla duvara tutunarak ilerliyordum. Bir an için 'Bırak inatlaşmayı ve odana çık.' diye düşündüm ama ben o kadar çabuk pes etmezdim. İçimdeki ses yine devreye girmiş, soğuk ve gizemli bir ses tonuyla, ''Zindana gel çocuğum, zindaan...'' Çocuğum?! Tanrım, rüyam gerçek mi oluyordu? Adımlarımı geri çektim ve bu karanlıkta merdivene yöneldim -yönelmek istedim- ki bir çift kırmızı göz beni yere yığmayı başarmıştı. İşte bu sefer korkmuştum. Karanlıktan istifade ediyor olabilirdi. Ve bende bu bir çift kırmızı gözün 'paranormal' varlık olduğuna yemin edebilirdim. Bodrum katının soğuk zemininde yığılmanın etkisi ile kendime gelmeye çalışırken, saçımdan tutan bir şey beni zindana sürüklüyordu. Çığlıklarım bodrum'un içinde boğuluyor, adeta hapis oluyordu. Zindandan içeri sürüklenerek girdiğimde, kendimi bir anda yosun tutmuş duvarlarda buldum. İnlemelerim ve haykırışlarım hiç bir şeye fayda etmezken yolun sonuna geldiğimi boğazıma ip geçirilirken anlamıştım.
"RUHUM ÇOCUĞUM RUHUN TANRI TARAFINDAN AFFEDİLECEKTİR!"