Jordan de Vielmond Lord
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 11/06/12
Kişi sayfası RP Puanı: (100/100)
| Konu: de vielmond, jordan Ptsi Haz. 11, 2012 11:20 am | |
| “Başkalarının günahlarının maşası olmuşsan, bil ki sen iradesizlik suçundan iki kat daha fazla yargılanacaksın.”
Bakışları tozlu odanın en karanlık köşesinden çılgın bir adamınki gibi fıldır fıldır dönerek odayı tarıyor. Ayağa kalkarken dengesini bulmakta zorlanıyor en başta. Fakat buhardan dışarıdaki fırtınayı gösteremeyen camın yanındaki eskimiş, yıpranmış koltuğa ulaşabiliyor. Anlını camın soğuk ve düzgün yüzeyine dayadığında zihnindeki sis perdesi aralanmış gibi oluyor birkaç dakika için, daha sonra dolan gözlerinden akan yeni bir damlayla geçmişe dönüyor. Annesinin haklı olmasını bilmek yakıyor canını en çok. Ailesinin ve kendinin lanetli olduğunun farkına en acı biçimde varmak. Şimdiki Zaman, 18 Mart 2013 Ormanın rahatsız edici rutubet kokusu nemli toprağınkiyle birleşmiş, ağırlaşan havaya karışıp; kendi boyunun en az üç katı uzun olan bir çınar ağacına yaslanmış kızın vücudunu çevrelemişti. Gecenin bu saatinde, ay ışığının ulaşamadığı bir köşede sessizce duruyordu kız. Gözleri uzakta bir noktaya sabitlenmişti. Bir başkası daha vardı yanında, kızdan sadece birkaç santimetre kadar uzun bir gençti bu. O konuşuyordu fakat kızın onu dinlemediği açıktı.
“Hepsini öldürdüler.” Kelimeler ürpertici bir fısıltı halinde çıkmıştı çocuğun ağzından. Kız bu cümlenin üzerine huzursuzca kımıldandı. Elini daha fazlasını anlatma dercesine kaldırdı ve ardından ıslanmış saçının yüzüne yapışmış olan tutamını aceleyle çekti. “Ve sen sadece izledin öyle mi? Yardım etmeye çalışmadın…” Saatlerdir ilk defa ağzını açıyordu sarışın kız. Yere çöktü ve rengi solmuş dudakları tekrar aralandı, “Annemizin çığlıklarını dinledin ama yerinden kımıldamadın?” Cümledeki soru vurgusu aslında gereksizdi, abisi cevap veremeden ayaklandı kız. Dinlemek istemiyordu. Çocuğun söyleyeceklerini zaten adı gibi biliyordu. Eğer sen de orada olsaydın…
En zor gelen kısım buydu zaten. İnsanların beklentilerine karşılık vermek istemiyordu. Orada olmasına gerek yoktu. Bunu kimse kabullenmese de o daha hiç kimse değildi. Kimliksel boşluğuna yakalanmış bir kız çocuğuydu. Henüz on altı yaşındaydı ve nasıl kullanacağına dair tek bir fikir sahibi olmadığı yeteneklere sahipti. Bir yol göstericiye ihtiyacı vardı. Kimsenin sorumluluğunu alacak kadar güçlü değildi. Kendisinden büyük olmasına rağmen bir işe yaramayan Noah’sa bu kimselerin en başında yer alıyordu.
Ağır adımlarla oradan uzaklaştı, abisi peşinden gelmedi. Tek yaptığı kızın arkasından sadece bir defa seslenmek oldu. “Nora, saçmalıyorsun!” Zaten kızı durdurmak için bir hamle yapmasını beklemek çocukluk olurdu. Noah’ın küçük kız kardeşinden kurtulmak için her şeyi feda edebileceğinden adı gibi emindi. Bu düşünce başına ağrılar sokuyordu. İstenmemek… Konunun üzerinde o kadar düşünüyordu ki, beyninin sancılarla isyan etmesi gayet doğaldı. Ve abisi, her zamanki gibi yanılıyordu. Saçmalamıyordu. Bu zamana kadar hiç kendisi için savaşmamıştı. Başkalarının kurtarıcı meleği olmaktan da bıkmıştı.
Geçmiş, 7 Haziran 2011
Uzun senelerce yaptıklarından kaçıyor kız. Eline bulaştırdığı kanların intikamını almak isteyen tonlarca düşmanı oluyor peşinde. “Cadıyı yakın.” Kelimeler sürekli kafasının içinde yuvarlanıyor. Mantığa dair her şeyi biliyor. Kızı düşünmekten yoksunlaştırıyor. Ölüm korkusuyla daha fazlası geliyor. Daha fazla cinayet, ölüm, düşman… Annesi ve babası gibi kendini saklayarak yaşayamazdı. Kimseden kaçmak istemiyordu. Kâhinin önünde otururken emin olduğu tek şey buydu. O ölmeyecekti ve bundan sonra kimsenin esiri de olmayacaktı. Özgürlüğünü satın alacak kadar güçlüydü. Kadının kelimelerinden daha başka bir anlam çıkaramıyordu zaten. O yeterliydi. Her şey için gerekli tek şey Nora Grace’di. Yapabilirdi…
“Cadı kanı sadece büyüye yaramaz.” diyordu kâhin. Cafcaflı şeylerin bulunduğu bir çadır içinde kızın elini tutmuş gözlerini gözlerine dikmişti. “Bazen, bazı yetenekli çocuklar doğar.” Yani lanetliler, diye düşündü Nora. Kendi cennetinde cehennemi yaşayanlar. “Ve onlar özel şeyler yaparlar.” Bu kadar basit bir cümle ve anlatım duyduğunu hatırlamıyordu kız bu güne kadar. Kadına bilge olduğuna inanarak danışmıştı fakat ölüme özel şey diyecek kadar akıldan noksan olduğunu görünce, oradan kaçma isteğine engel olamadı.
“Gidemezsin.” dedi kadın usulca, beyninin içindekileri okumuş gibi. Göz bebekleri genişledi Nora’nın. “Kendini kontrol etmelisin, Yeteneğinin boyutlarını ne ben ne de bir başkası bilebilir. Lord’dan başka kimse…” dedi kadın parmağıyla tavanı işaret ederek. Bakışları yukarı kaydı kızın. Kimden diye sormak istedi ama daha sonra kafasına dank etti. Kâhinin Tanrı inanınca sahip oluşu onu güldürmüştü aslında… “Fal bakmak, günah değil mi?” diye sordu alaycı bir tavırla. Karşısına çıkan bu ironi ilginç olduğu kadar saçmaydı. Her ne olursa olsun kadın haklıydı. Kişisel kontrol önemliydi, sinirden veya başka bir şeyden gözü döndüğünde etraf kararırdı. Geçici körlüğün bitiminde ise çevresinde var olan herkesi ölü bulurdu. Herkesin ağzından, burnundan, gözlerinin altından kan süzülürdü. Kimse sağ çıkamazdı. Hiç biri yavaş yavaş gelen ölüme karşı koyamazdı. Başlarda bu Nora için fazla korkutucuydu, elbette. Ama bilindiği gibi insan her duruma alışabilen bir yaratıktır... “Kendine hâkim olmayı öğren.” Cümle bastırılmış bir emir haliyle kafasının içine sızdı. Anladım, tekrar etmene gerek yok, dedi içindeki ses. Dile getiremedi elbette, kâhinin yüzündeki ifade itiraf etmese de ürkütmüştü onu.
“Elementlerle de daha fazla oynayayım deme, yapabiliyorsun diye her şeyi yapma.”
Element derken neden bahsedildiğini çok geçmeden öğreniyor lanetli beden. Yaptığının su bükmek olduğunu ona Gordon adında bir usta bükücü öğretiyor çünkü. Kanı istediği gibi hareket ettirebiliyor çok geçmeden. Yapabildiklerini kontrol etmekte git gide daha iyileşiyor. Gücün elle tutulabilir derecede büyüyüşünü izlemek kızı adeta büyülüyor. İçinde bir şeylerin koptuğunu fark ediyor Nora. Yavaş yavaş farklı bir boyuta düşüyor, beyninde kimsenin içine sızamayacağı bir krallık yaratıyor. Onu yönetiyor… Gordon bunun farkında. Kızın delirişini görmek onu çileden çıkarıyor. Gelişimini engellemek istiyor usta. Böylesine büyük bir gücü ve onu besleyecek bilgileri gerçekle yalanı ayırt edemeyen bir beynin eline vermek, ürkünç bir hal alıyor git gide. Dersler seyrekleştiriliyor bu yüzden. Ağır ağır ilerlemenin daha sağlıklı olacağı görüşünde Gordon. Nora ise sabırsız, antrenmanın birinde Gordon’un kan akışını tek bir el hareketiyle değiştiriyor. Birkaç dakika sonra ağzı kanla doluyor. Ve kendi kanı içinde boğularak can veriyor henüz yolun başında zavallı olan genç usta… Şimdiki Zaman, 18 Mart 2013 Yürümekten ayakları şişmişti. Noah’ı bıraktığı noktadan çok daha uzaktaydı şimdi. Kafasının içinde dönen milyarlarca anı beynindeki çarkların işlevini bozuyordu. Gordon’un yüzü geldi gözünün önüne. Adamın ölmeden önce onu son bir kez süzen sarı gözlerini düşündükçe kendinden iğreniyordu. Tanrı’ya şükür artık o kızdan çok farklıydı Nora. Aradan geçen o iki küçük sene kendine gelmesine yetmişti. Annesi babası ve abisiyle birlikte kapandıkları o küçük evde zihnini dinlendirme fırsatını bulabilmişti…
Kurgulayabiliyordu ölümlerini ebeveynlerinin, büyük ihtimalle bir papaz dua okumuştu öncesinde. Tanrı’ya lanetlileri yanına kabul etmesi ve affetmesi için yalvarmıştı… Sonrasında bir ateş yakılmıştı. Cadı ve büyücülerin tutulduğu odayı alevlere vermek için ufak bir başlangıç. Ve en sonunda, acı dolu çığlıkları duyup rahatsız olmamak için çevredekiler evlerine dağılacaklardı. Belki kimse bir şekilde kurtulamasın diye başlarına şanssız bir bekçi dikilecekti. Son büyücü küle dönüşünce de, onun vardiyası sona erecekti.
Birden bire gelen sessizlik onu düşüncelerinden ayırdı. Olduğu yerde durdu. Baykuşlar ufacık bir ses çıkarmadan kızı izliyorlardı… Önce bir çıtırtı duydu. Artından bir tane daha… Arkasına dönemeden sırtında ani bir hava akımının yarattığı ürpertiyi hissetti.
“Çök yere. Ellerini sırtında birleştir.” Sesteki tanıdıklık dehşet vericiydi. Kim olduğunu biliyordu adeta konuşanın. Sadece ihtimal veremedi. Adamın emrini yere getirmeden önce kaçamak bir bakış attı arkasına. Orada duruyordu. Nutku tutuldu kızın. Konuşmak istedi ama saniyesinde kurumuştu ağzı. Boğazından kuru bir inleme yükseldi. Yutkundu birkaç kere, kelimeleri söyleyemeden yere yıktı onu şaşkınlık. “Usta Gordon…”
Ardından olaylar çok çabuk ilerliyor. Hızlandırılmış olay örgüsü çevresinde akarken kız adamın nasıl karşısında kanlı canlı durduğunu anlamaya çalışıyor. Başarılı olamıyor elbette. Hiçbir mantıklı açıklaması yok, binlerce milyonlarca ihtimali kafasında tartıyor ama sonuç hala sıfır. Ellerini sıkıca bağlamış olan adam peşi sıra sürüklüyor kızı. Kilisenin yakınlarında bir sığınağa geliyorlar kısa zaman sonra. Orada bekleyen bir adam kapıyı açmak için öne atılıyor. Bekçi, diye düşünüyor Nora. Kafasında yazdığı ölüm senaryosunu anımsayarak… Bekçi bu defa sadece Nora için bir alev daha yaktı. Kızı yer altındaki nemli ve soğuk yemine fırlatıp samanlarla dolu köşeye doğru itelediler. Çevresindeki kemik kalıntılarını görünce gözyaşlarına engel olamadı genç cadı. Tüm vücudu örtüldü samanlarla ve ardından üzerine yanıcı maddeler döküldü. Kendilerini iyi güvence altına alıyorlar, bu mantıklıydı. Ne de olsa asıl bela yerde yatan ve ağlayan ‘o’ kızdı. Tutuşturulan mendil samanların üzerine atıldı ve Gordon sığınaktan koşarak çıktı. Kimsenin Tanrı’ya kız için iyilik istemeyeceğini bilmek can yakıcıydı. Kendisi için aralandı dudakları, ”Göklerdeki babamız, adın yücelsin…” Alevler vücudunu yalarken çığlık atmamaya yemin etti. Dumanlar nefesini kesti ama durmadı ve duasını bitirmek için harcadı içinde kalan o küçük enerjiyi. “Senin hâkimiyetin gelsin…” Ama sonunu getiremedi. Ruhunu kaplayan lanet kızın canını da alevlere katarak küle dönüştü… | |
|
Margeret Maurëll İskoçya Kraliçesi
Kraliyet : İskoçya Mesaj Sayısı : 28 Kayıt tarihi : 07/06/12
| Konu: Geri: de vielmond, jordan Ptsi Haz. 11, 2012 12:37 pm | |
| # Betimleme: 30/30 # Akıcılık: 10/10 # Yazım Kurallarına Uyum: 10/10 # Sayfa Düzeni: 10/10 # Renklendirme: 5/5 # Kurgu: 25/25 # Uzunluk: 10/10
[ Toplam: 100 ]
| |
|