Netherfield RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Yıl; 1750. Yeni bir sezon tüm ihtişamıyla başlıyor! Sen daha yerini almadın mı?
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Lindström, R.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Ramona V. Lindström
Şarkıcı
Şarkıcı



Mesaj Sayısı : 4
Kayıt tarihi : 11/06/12

Kişi sayfası
RP Puanı:
Lindström, R. Left_bar_bleue95/100Lindström, R. Empty_bar_bleue  (95/100)

Lindström, R. Empty
MesajKonu: Lindström, R.   Lindström, R. Icon_minitimePtsi Haz. 11, 2012 11:12 am

    Bir mücevher gibi parlayan gözyaşları kalın ve uzun siyah kirpiklerinden yanaklarına doğru süzülüyordu. Hiçbir ışık bulunmayan odada, yatağının köşesine kıvrılmış, usul usul ağlıyor, sarı saçları ayın o parlak ışıklarının altında ışıl ışıl parlıyordu. Ağlarken o kadar güzel oluyordu ki… Hoş, o hep güzeldi zaten. Şu an aynaya baksa, güzelliğinden ötürü şaşkına döner ve bir-iki saniye geçmeden yine aynı ukala tavrına bürünürdü. Güzel olduğunu kendisi de biliyordu zaten, birisine bunu sürekli hatırlatırsanız asla unutmazdı. Çekiciliği sayesinde bir sürü erkeğin kalbini çalıyor, ama hiçbirine ‘evet’ demiyordu. İstemiyordu böyle bir şeyi, o insanlarla sadece eğlenirdi. Bunlara düşününce o dolgun, kırmızı dudakları hafifçe yukarıya kıvrıldı.

    Yine de birazcık olsun utanıyordu kendinden böyle bir şey yaptığı için. Şu an hiçbir şey ona bunu unutturamazdı. İsterlerse milyonlarca kişi gelip ona ne kadar mükemmel olduğunu hatırlatsın, işe yaramazdı. Hayatında birçok kötü şey yapmıştı ama bunun kadar kötüsü hiç olmamıştı. Yine de yapmıştı işte. Bunu kabullenmek zorundaydı, yoksa ölene kadar büyük bir pişmanlıkla yaşayacaktı. Ama bir nedeni vardı değil mi? Sonuçta kaçık büyükannesi aslında iyi biri gibi gözükürken, ne kadar kötü olduğunu göstermişti ona. En değerli ve en mahrem şeyini çalmaya çalışmıştı. Hoş, bu şeyi hiçbir zaman umursamamıştı, onun için hiç de önemli değildi. Yine de o ruh hastası kadın onu kullanmaya çalışmış, işlerine alet etmek için uğraşmıştı. Birden içindeki üzüntü tamamen yok oldu. O derin, mavi gözleri öfkeyle parlamaya başladı. Sahi neden düşünememişti ki bunu? Evet evet, haklıydı yaptığı şeyde. Tamam, birini öldürmüştü ama o kişi onu kullanmaya çalışmıştı. Kendini savunmuştu sonuçta. Bunları da düşündükten sonra içinde pişmanlığın ufak bir kırıntısı bile kalmamıştı. Hem, elde ettiği parayla sefalı bir hayat sürebilirdi artık. Ailesinde ağabeyinden başka hiçbir üye kalmamıştı, o da mirasın büyük bir kısmını Xana’ya bırakmıştı zaten.

    Yatağından atlayıp yumuşak, tüylü halıya ayaklarını bastı. Uçuk mavi ahşap dolabına doğru yürürken halıdan hafif bir hışırtı çıkıyordu. Dolabının kapağını açtı ve kıyafetlerini uzun uzun süzmeye başladı. Kararsız kalmıştı, ne giyeceğini bilemiyordu. Sonunda siyah bir mini elbiseyi seçti. Elbise Xana’nın üzerine o kadar güzel oturuyordu ki… Straplez bir elbiseydi, eteği kabarıktı ve tüllerle kaplıydı. Hem, kıvrımlı hatlarını iyice ortaya çıkarıyordu. Elbise bu gece için mükemmeldi. Bu olağanüstü şaheseri üzerine geçirdi ve yavaş yavaş tuvalet masasına doğru yürüdü. Aynaya baktığında insanların onu neden bu kadar beğendiğini bir kere daha gördü ve kendi kendine cilveli bir şekilde gülümsedi. Beğenilmek çok hoşuna gidiyordu, bütün bir gün sıkılmadan dinleyebilirdi iltifatları.

    Saçlarını taramaya gerek bile görmedi, her zaman mükemmel bir şekildeydiler zaten. O ışıl ışıl mavi gözlerine siyah bir göz kalemi çekerek iyice derinleştirdi bakışlarını. Rimel de sürmeye ihtiyacı yoktu, kirpikleri yeterince uzun ve dolgundu. Kırmızı parlak bir ruj sürdü ve makyajını da tamamladı. Pembe takı kutusundan zincirli, siyah boncuklu kolyesini çıkararak yavaşça o mükemmel beyaz boynuna geçirdi. Artık hazırdı, gidebilirdi. Odasından çıktı ve koridorun karşısındaki ayakkabı dolabına gitti. Meşe ağacından yapılmış dolabın kapağını açtığında gözleri hemen en sevdiği ayakkabısına kilitlendi. Bu ayakkabı, on puntoluk topukları olan, yuvarlak burunlu, siyah rugan bir ayakkabıydı. Ayakkabıyı raftan alarak zerafetle biçimli ayaklarına geçirdi. Aşağıya inerken aynaya dahi bakmadı, mükemmel göründüğünü biliyordu. Ahşap merdivenden inerken giydiği topuklu ayakkabılar tak-tak sesler çıkartıyordu. Sonunda, evinin kapısına ulaştı ve yandaki paltoluktan siyah, kaşmir ceketini aldı. Ardından kapının tokmağını gıcırtılı bir sesle açarak dışarıya, serin havaya kendini bıraktı. Küçük el çantasından anahtarlarını çıkartıp kapıyı kilitledi. Gizlilikle büyütüldüğü için asla unutmazdı kapıları kilitlemeyi.

    Sokaktaki lambaların çoğu yanmıyordu, parlak yıldızlar ve o koskocaman dolunay, geceyi yeterince iyi aydınlatıyordu. Gökyüzüne bakarak gülümsedi Xana, o geceyi çok severdi çünkü. Gece onun sevgilisi gibiydi, ondan ayrılmaya tahammül edemiyordu. Huzur bulduğu tek şeydi belki de, bilmiyordu.

    Komşularının yeni biçilmiş çimlerinin yanlarından geçip caddede bir taksi bulmaya çalıştı. Uzun süren bir bekleyişten sonra bir taksi geldi ve Xana da hemen taksiye atladı. Arabanın içine girdiğinde döşemelerin yer yer yanmış ve solmuş olduğunu gördü. Ayrıca arabanın içi feci şekilde soğan, sigara ve alkol kokuyordu. Tiksinerek yüzünü buruşturdu. Taksi şoförü "Nereye gitmek istersiniz bayan?" sorusuyla Xana’ya döndüğünde daha da tiksindi, çünkü adamın önünden daha fazla koku geliyordu. Hızlıca "Eldar Bar, lütfen." dedi ve arkasına yaslandı. Geçen sürede telefonunu çıkarttı ve mesaj var mı diye kontrol etti. Her zaman ki gibi gelen kutusu tamamen boştu. Ağabeyi onu hiçbir zaman merak etmemişti zaten. O telefonunu kurcalarken araba durdu ve şoför, yeniden parasını istemek için arkasına döndü. Xana hızlıca adamın eline bir ellilik tutuşturdu ve "Üstü kalsın." diyerek arabadan indi. Barın önüne geldiğindeyse her zamanki gibi içeriden müzik sesleri geliyordu. Onun da neşesi yerine gelmişti, arkasında ağızlarının suları akan birkaç çocuk bırakıp kıvırtarak bara doğru ilerledi.

    Kapı görevlisine döndüğünde her zamanki gülümseyişiyle baktı, adam onu tanıyordu nasılsa. Kapıdan, gürültülü mekâna daldı hemen. Dans eden, terli insan topluluğundan sıyrılıp bar kısmına doğru ilerledi. Burası oldukça güzel tasarlanmıştı, içkilerin bulunduğu yer parlak neon ışıklarıyla süslenmişti ve taburelerin kumaşı kadifedendi. Barmene gülümseyip içkisini ısmarladıktan sonra etrafına bakınmaya başladı. Dans pisti oldukça kalabalıktı, çok az şey net bir şekilde belli oluyordu. Ama oturduğu taburenin biraz ilerisinde, hafif sakallı, köşeli siyah gözlükleri olan bir çocuk oturuyordu. Altına eski bir kot pantolon geçirmişti, kirli tişörtünün üstündeyse kırmızı kareli bir gömlek vardı. Saçları hafif kıvırcık ve kahverengiydi. Gözlerini henüz görememişti, ama onların da vücudunun diğer kısımları kadar mükemmel olduğunu tahmin ediyordu Xana. Taburesinden inerek o tarafa doğru ilerlemeye başladı. Arkasından gelen ve o müzikte bile duyulan ıslık sesleriniyse duymazdan geldi.

    Çocuğun hemen yanındaki tabureye oturarak fark edilmeyi bekledi. Nitekim, çocuk hareketlenen havayı fark edip onun bulunduğu tarafa doğru bakmaya başladı. Bakmasıyla beraber o güzel, okyanus yeşili gözleri iri iri açıldı. Xana’ysa muzip bir şekilde gülümsemeye başladı. Çocuk konuşmaya başladığındaysa melodik ve hoş sesini dinlemeye koyuldu. "Mademoiselle, bana adınızı bahşeder miydiniz?" Ah, Fransız’dı demek. Aynı ırktan olmaları hoş bir tesadüftü tabii. Cevap verirken o yoğun Fransız aksanını kullanarak çekici bir sesle konuştu. "Elbette monsieur, adım Xanaphia. Sizinkini de öğrenmek oldukça hoşuma gider doğrusu." Karşısındaki, konuşmasını duyunca daha da şaşırmış gözüküyordu, ancak sonra dudaklarını müthiş bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Tabii ki mademoiselle, bundan büyük bir zevk duyarım. Adım Archard. Ve anladığım kadarıyla ikimizde aynı milletten geliyoruz. Bu kadar hoş bir tesadüf olamaz doğrusu. Sizin o güzel dudaklarınızın fazlasıyla yorulmasını istemem, çünkü onlara daha sonra ihtiyacınız olacağını düşünüyorum." Dedi ve Xana’nın gittikçe hınzırlaşan gülümsemesini görüp devam etti: "Bu yüzden kendimi size hemen tanıtacağım. Fransa’da doğdum ve büyüdüm. Kendime meslek olaraksa fotoğrafçılığı seçtim. Burada bulunma amacım da bu zaten, burası fotoğraf çekmek için oldukça uygun bir yer bana göre. Ancak şimdi fikrimi değiştirdim, bu gece makinemin şarjı bitmeyecek sanırım, daha çok ellerim ve dudaklarım yorulacak gibi gözüküyor." Xana bunları dinlediğinde yüzündeki gülümseme iyice yayıldı ve seksi bir kahkaha patlattı. "Çok açık sözlüsünüz monsieur, ve sizinle aynı şekilde düşündüğümüze sevindim. Benim hikâyemse şimdilik gizli kalsın olur mu? Bunun için oldukça fazla vaktimizin olacağını düşünüyorum." Bunu söylediğindeyse sanki her şeyden bir an sıyrıldı. Aklına yine o, kötü anıları geldi. Şimdi bunu yapmamış olmayı o kadar çok istiyordu ki… Yüzündeki gülümseme hafif solar gibi oldu, şu andaysa bunu bile korumakta zorlanıyordu. Eğer Archard bir şey demezse neşesini devam ettirebileceğini de sanmıyordu. Bu düşüncesiyse anında gerçekleşti, o melodik ses yeniden duyuldu. "Mademoiselle, sizden bir şey istemek beni kahrediyor, ancak bunu isteyemezsem ölürüm." Dedi ve yüzünü Xana’nın yüzüne yaklaştırdı. Dudakları buluştuğundaysa tarif edilemez bir zevk sarmaladı bedenini. Elbette bunu milyonlarca kez yapmıştı ama bu onun için ilkti. Archard’ın dudakları ne çok sert ne de çok yumuşaktı. Ne çok tuzlu ne de çok tatlıydı. Tarif edemezdi böyle bir hissi, imkânsızdı bu. Onu sevmişti, hiç bu kadar cüretkâr biri karşısına çıkmamıştı daha önce. Onda kendisini bulmuş, hissetmişti. O tapılası dudaklardan hiç ayrılmak istemiyordu ama soluksuz kalmıştı, Archard da öyle olmalıydı. Hiç istemeyerek de olsa ondan yavaşça ayrıldı ama elleri, ellerini tutmaya devam ediyordu. İkisi de soluk soluğa kalmıştı. Gözlerine baktığındaysa, o tutku dolu ışıltıyı gördü onlarda.

    Aynı şeyleri hissediyorlardı belki de. Aslında Xana bunları hiç düşünmezdi, aşk meşk olaylarından hoşlanmazdı o. Ama farklıydı, bunu anlamıştı. Birden bunları düşününce garip bir şekilde yüzü kızardı ve başını hafifçe öne eğdi. Ellerini Archard’ın uzun parmaklı ve biçimli ellerinden kurtardı ve zarifçe kucağında büzüştürdü. Hala öylece oturuyor, hiçbir şey diyemiyordu. Bu duruma kendisi de şaşırmıştı, kendisinde utanma duygusunun olmadığını düşünüyordu çünkü. Archard’a bakarsa yine aynı şeyin olacağını biliyordu ama onun da ne yaptığını merak etti ve sarı kafasını yavaşça kaldırdı. Karşısındaki adamın yüzü az önceki andan dolayı hala hafif kırmızıydı ama gülümsemesi solmuş gözüküyordu. Xana anlıyordu onu, çok değişkendi çünkü. Archard da az önceki o cüretkâr kızın böyle bir ruh haline bürünebileceğini hiç düşünmemişti. Olayı hala kavrayamamıştı tam olarak ama konuşmaya başladı. "Ben... Üzgünüm mademoiselle. Biraz fazla ileri gittim galiba.’ Dedi ve yeniden sustu.

    Hayır, Xana’nın hissettiği şeyler bunun tam tersiydi. Yeniden istiyor, burada öylece oturmak içini parçalıyordu. Ama bunu ona belli edemezdi, çünkü yaptığı şey hala aklındaydı. Ve devam ederse ona yalan söylemiş olacaktı. Karşısındaki sadece aptal bir çocuk olsa, hemen o cilveli gülümsemesini takınır, yalan söylemeye devam ederdi. Ama Archard öyle değildi, içindeki o minik buğulu ses ona yalan söyleyemeyeceğini söylüyordu.

    Bir anda tüm bu duygusal yoğunluk ona fazla geldi ve inci gibi gözyaşları yeniden tozpembe yanaklarına doğru süzülmeye başladı. Mavi gözleri yaşlardan dolayı ışıl ışıldı, yüzüyse az önce yaşadıkları o şeyden dolayı hala biraz kırmızıydı. Yine dayanılmaz bir hale büründüğünü biliyordu Xanaphia. Ve haklıydı da, Archard’ın o tatlı sesiyle içini çekişini duydu.

    Çocuk biraz tereddüt ettikten sonra Xana’nın belini kavradı ve onu yeniden kaslı kollarını arasına aldı. Biçimli parmakları sırtında geziniyor, dudaklarıyla da ara sıra Xana’nın saçlarına öpücükler konduruyordu. Hiç kimse bu kadar şefkatli davranmamıştı ona, kendi anne babası bile. O güçlü kolların arasında kendini güvende hissediyor, oradan hiç ayrılmak istemiyordu. Ama zorundaydı, biliyordu.

    Sonunda ikisi de biraz sakinleştiğinde Xanaphia yavaşça kendini o güçlü kollardan sıyırdı. Konuşmasını yapmak için taburesinden barın pis parkelerine atladı. Sesi çıktığında hafif buruk gibiydi. "Ben kötü biriyim, Archard. Seni hak etmiyorum. Kendi büyükannemi bile öldüren biriyim ben."

    Yaptığı konuşmanın ardından Archard’ın yüzüne baktığında, şok olmuş ifadeyi gördü. Olayları tam olarak idrak etmesine izin vermeden gitmeliydi, bu her ne kadar canını çok acıtsa da. Eskiden kalma bir hızla ayakkabılarını ayağından çıkardı ve pis parkenin üzerine yalın ayakla koşmaya başladı. İnsan kalabalığının arasından sıyrılıp serin havaya kendini bıraktığındaysa Archard’ın ona durmasını söyleyen bağrışlarını duyamayacak kadar öfkeliydi kendisine.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Margeret Maurëll
İskoçya Kraliçesi
İskoçya Kraliçesi
Margeret Maurëll


Kraliyet : İskoçya
Mesaj Sayısı : 28
Kayıt tarihi : 07/06/12

Lindström, R. Empty
MesajKonu: Geri: Lindström, R.   Lindström, R. Icon_minitimePtsi Haz. 11, 2012 11:53 am

    # Betimleme: 28/30
    # Akıcılık: 9/10
    # Yazım Kurallarına Uyum: 10/10
    # Sayfa Düzeni: 10/10
    # Renklendirme: 5/5
    # Kurgu: 23/25
    # Uzunluk: 10/10


    [ Toplam: 95 ]


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Lindström, R.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Netherfield RPG :: Karakter Tanımlama :: Seçim Panosu :: RP Puanı Belirleme-
Buraya geçin: