Chane Darwell
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 18/06/12
Kişi sayfası RP Puanı: (94/100)
| Konu: Darwell, C. Ptsi Haz. 18, 2012 3:31 pm | |
| M A R C O !
Şafak sökmeye başlamıştı yavaş yavaş. Gözleri, şafak kadar kırmızıydı ve aklında sadece kan vardı. İntikam bürümüştü Sicilya'yı bugün ! Sislerin içinden bir adam çıktı, elleri ceplerinde ve üzerinde her zamanki takım elbisesiyle. Sicilya, sisleriyle meşhurdur. Günün her saati, insan sislerin içinde bulabilir kendisini. Tıpkı bugün Marco'nun girdiği sisler gibi. Üç gündür uyumuyordu çünkü; kendisini bildiğinden beri hizmet ettiği patronu, üç gün önce öldürülmüştü. Rakip mafya tarafından çapraz ateşe tutulmuştu ve Marco bütün suçu kendisinde buluyordu. İlk defa 'patron' lakaplı, babası bildiği adamı yalnız başına göndermişti gideceği yere. İntikam, şehri terkedene kadar uyumaya tövbeliydi. Marco'nun bağlı bulunduğu örgüt Sicilya'nın, Messina ilinde toplanmıştı ve bu bölgeden işler yürütülüyordu. Karşı mafya ise, Siracusa'da toplanmıştı. İki örgüt de silah kaçakçılığından para kazanmaya çalıştıkları için rakip olmuşlardı ve ihale zamanları her zaman kanlı biterdi, fakat ikisi de birbirlerinin patronlarına yönelik bir harekette bulunmazdı. Bu defa farklı davranmıştı Massimo. İhaleye giden Marco'nun arabasıydı, fakat o patronları Leci'ye saldırmıştı ve örgütü kökten bitirmeyi amaçlamıştı. Massimo hala yaşıyordu, Marco örgütün yarısını öldürmeyi başarmış olsa da Siracusa, hala kana doymamıştı. Messina'nın tehlikeli çocukları ellerinde silahlarıyla Massimo'nun malikanesinin etrafını sarmış vaziyette Marco'dan emir bekliyorlardı. Gelecekteki patron Marco, Casterly'i hayatında hiç duymamıştı bile.
Siracusa'ya gece çöktü. Son kırmızı, akşam güneşiyle beraber Siracusa'dan çekildiğinde herkes anlamıştı ! Siracusa kana doymamış ve açlığını geceye bürünerek göstermişti. Malikane, şehrin en üst bölgesinde konuçlanmıştı. İçerde fazla adam yoktu, çünkü rakip mafyanın bu şehre adım atması bile imkansızdı onlar için, ama Marco'nun patronundan öğrendiği en önemli şey; "İmkansız kelimesini sadece aptallar kullanır." olmuştu. Massimo, ölümden bihaber, malikanesinin odalarından birinde oturup viskisinden yudumlarken Marco, takım arkadaşlarına emri verdi ve silah sesleri bütün şehri sardı bir baba şefkatiyle. Takım elbisesini buruşturmaktan dahi nefret eden Marco'nun üzeri kırmızıya boyanmıştı şimdi. Bu, onun ne kadar öfkeli olduğunun bir kanıtıydı, onu tanıyanlar için. Bütün adamlar temizlendikten sonra kafasını malikaneye doğru kaldırdı ve çizgi şeklindeki dudakları suratına yayıldı. Karanlık gökyüzünü selamlayıp adımlarını hızlandırdı ve evin kapısını zorlanmadan, tek seferde kırdı. İçeriye adımını attığı anda silah sesleri tekrar kulağını tırmaladı ve silahların birinden çıkan mermilerden bir tanesi koluna isabet etti. Marco, kendisini merdiven altına attığında kapıdan içeri akın eden arkadaşlarını gördü ve birden içini bir korku kapladı ! Avazı çıktığı kadar bağırdı büyük salonda, "Massimo'yu öldüreni onun yanına yollarım ! O BENİM"sesi sona doğru daha da kalınlaşmıştı. Kafasını merdiven boşluğundan çıkardığında üzerine mermi yağdıranların İtalyan Polis Teşkilatı'nın memurları olduğunu gördü ve suratı büzüldü. Marco'nun kardeşi de polisti ve bu karanlık dünyasında polise bir kere bile kurşun atmamıştı, ama bugün Sicilya O'nu affetmeliydi. Bu, Sicilya'nın son kıyağıydı. Ayağa kalktı ve silahının kasasını tek hamlede geriye attı ve kendiliğinden ileri gidişini seyretti. Artık temkini bırakmıştı, çünkü polislerin yarısından çoğu ölmüş ve kalanı da silahlarını atıp geri çekilmişlerdi. Bu savaşta iki tarafta ölümü hak ediyordu, onlar hariç ! Marco, kardeşinin gözleri önünden merdivenleri çıkarken O'na son bir bakış attı. "Burada bekle ! İşimi bitirince kelepçelerini hazırlarsın. " Arkasına bile bakmadan merdivenleri çıktı. Evin, kapalı tek odasını açmak için hamle yaptı, fakat kilitliydi elbette. İki adım geri çekildi ve daha fazla gerilmeden kapıya olağan gücüyle tekmeyi savurdu. Massimo, koltukta oturmuş Marco'yu izliyordu. Gözlerinde korku yoktu, gözlerinde öfke ve acıma da yoktu. Ölümü bekliyordu sadece. Bu işin bittiğini anlamıştı. Ağzından sert bir tonda, "Sicilya, bir süreliğine kurtuldu değil mi Marco ? " sözleri çıktı. "Öyle de denebilir." dedi takım elbiseli adam. Marco, uzatmayı sevmezdi. Boş laflara karnı toktu ve dinine bağlı bir katolik olarak acı çektirmenin günah olduğunu biliyordu. Silahını kaldırdı ve başına nişan aldığı Massimo'ya iki el ateş etti. Massimo, gözlerini bile kırpmamıştı ateş edilirken. Gözleri açık gitti...
Veron, koşarak yukarıya çıktı. Bu özgüveni, abisi Marco'dan geliyordu. Abisi orada olduğu sürece, onun mafya arkadaşlarından bir zarar gelmezdi. Kelepçeleri takmaları için diğer polisleri çağırdı fakat, Marco silahı tekrar kaldırdı ve karşısındaki üç adama ateş etti. Adamlar yere yığıldıktan sonra silahı elinden attı. " Temiz bir iş."
C A S T E R L Y !
Duruşma başlamıştı. Marco, idamla yargılanıyordu ve ilk defa kanunların haklı olduğu yönde bir his vardı içinde. Üç gecede otuz iki kişiyi öldürmüştü ve bunlardan on tanesi İtalya polisiydi. Hakim, karşısında bir şeyler söylüyordu, fakat Marco bir tek cümlesini bile dinlememişti. Hakimin yüzüne pis pis ve merhametten yoksun bir şekilde bakmayı sürdürüyordu. "Dışarıda karşılaşırsam seni de öldürürüm" diyordu gözleriyle. Adam yine de ona karşı ideal davranmaya özen gösteriyordu. Kim bilir, belki hapisten kaçar ve ailesiyle beraberinde onu da öldürürdü. Bir saatini almazdı. Hakim tekrar sordu, bu sefer Marco ve salondaki herkes gayet net bir biçimde duydu. "Pişman mısın?" Gülümsedi. Sonra iç çekti ve hakime aynı bakışı attı. "Sence pişman olcak olsam beni yakalayabilir miydiniz ?" Hakim sustu. Salon sustu. Sadece hakimin elindeki tokmak konuştu. "TAK!" Sonrasında da Hakim; "Gereği düşünüldü."
Casterly de neyin nesiydi? Bir adadan ve adanın içindeki bir hapishaneden bahsetmişti hakim. Bu ne saçmalıktı böyle. Marco, elleri ve ayakları kelepçeli bir halde, helikopterin gürültüsü eşliğinde oturuyordu. Sağında ve solunda, ellerinde makinalı tüfeklerle duran iki askerin arasında oturuyor ve açık olan sağ kapıdan aşağıyı seyrediyordu. "Yeni idam şekliniz mi?" alaycı ses tonuyla sordu sorusunu. Solundaki adam, tüfeğinin kabzasıyla Marco'nun ağzına tüm gücüyle vurdu. "Demek o kadar sıkı bir hapishane. Sicilya'da yatmış olsaydım bunu bana yapacak cesareti bulabilir miydin Armilo?" adını söylediği adam şaşkın bir şekilde Marco'nun suratına baktı ve kafasını tekrar önüne çevirdi. Sicilya o kadar da büyük sayılmazdı. Hele, Messina'da doğan ve orada okuyan her çocuk birbirini tanırdı. Eskiden sınıf arkadaşı olan, fakat Armilo'nun tanımadığı Marco ve Armilo gibi. Yolculuk boyunca bir daha kimse konuşmadı.
Bahsedilen adaya gelmişlerdi. Marco, tarihleri hatırlamaya çalıştı. Zihnini yokladı, fakat aklına bir şey gelmemişti. Tarihi ve günlerden hangisi olduğunu unutmuştu. Başını salladı ve etrafına bakmak için kaldırdı. Kelepçeleri hala ayaklarında ve ellerindeydi. Yürümekte zorlanıyordu. Şikayet etmedi. Armilo ve diğerinin kolları arasında taştan kalenin içine adımını attı. Askerler, Marco'yu gardiyanlara teslim etmişlerdi. Sicilya'daki gardiyanlardan çok daha farklıydı burada bulunanlar. Neredeyse Marco'nun iki katıydı koluna girmiş olan yaratık ! Gardiyan eğildi ve ayaklarındaki kelepçeyi söktü. Sonrasında da ellerindekini çıkarttı ve "Hoşgeldin sürtük! Yeni oyun arkadaşlarınla iyi geçinsen iyi edersin. Buradaki herkes senin kadar sert ve bir gecede otuz iki kişiyi öldürmene şaşırmışlar. " Bir gece mi? Bilgi yanlışlığı vardı bu cümlede fakat, Marco sustu ve arkasını dönerek yaratıktan uzaklaşmayı tercih etti. Yürürken aklına gelmişti işte. "Sekiz Ağustos Bin dokuz yüz doksan üç!" dedi kendi kendine. | |
|
Krystof Bartoloměj Bassett Kontu
Kraliyet : İngiltere Mesaj Sayısı : 6 Kayıt tarihi : 08/06/12
| Konu: Geri: Darwell, C. Ptsi Haz. 18, 2012 4:04 pm | |
| # Betimleme: 28/30 # Akıcılık: 9/10 # Yazım Kurallarına Uyum: 8/10 # Sayfa Düzeni: 10/10 # Renklendirme: 5/5 # Kurgu: 24/25 # Uzunluk: 10/10
[ Toplam: 94 ]
| |
|