Hafif hafif çiselen yağmur Javiér’in kısa saçlarına karışıyor oradan da yüzüne doğru süzülüyordu. Yağmuru severdi. O soğuk damlaların gecenin karanlığından gelip yüzüne vurmasını seviyordu. Gün ışığını içine çekip yavaş yavaş güne çökmüş olan gecenin karanlığında dışarı çıkmıştı Javiér. Hava soğuktu. Zaten evin sıcağından bunalıp çıkmıştı dışarı. Issoria ile görüşmeye yürüyerek gidecekti. Çok değil, 10–15 dakikalık bir yürüme mesafesindeydi buluşacakları yer. Kaldırımlar yağan yağmur yüzünden kayganlaşmıştı. Adım atarken ıslak zeminden tuhaf sesler çıkıyordu. Etraf öyle sessizdi ki ayağının altında ezilen taşların çıkardığı sesleri bile duyabiliyordu Javiér. Tuhaf bir gündü. Normalde sesiz ancak dolu olurdu bu sokak. Genelde kendi halinde yürüyen büyücüler doluşurdu ancak birbirleriyle konuşmazlardı. Burada herkes tehlikeliydi çünkü. En az Javiér kadar. Derin derin nefes alıp verirken ağzından beyaz dumanlar çıkıyordu. Üşümüştü fakat umursamıyordu. En az dışarısı kadar soğuk bir yere gidiyordu çünkü. Gerçi Issoria olduktan sonra bulundukları yerin hiçbir önemi yoktu. Tuhaf bir şekilde bağlıydı bu kadına. Onu gördüğü zaman herkesten daha çok istemişti onu ve elde ettiği her şey gibi almıştı onu da. Hayatı boyunca içinden gelerek gülümsediği ve hiç düşünmeden gerçekleri söyleyebildiği tek kişiydi Issoria. Değerliydi onun için. Değerli kelimesi eğer Javiér gibi biri tarafından söyleniyorsa küçümsenmemeliydi gerçekten. Çünkü Javiér hiç kimseye veya hiçbir şeye değer vermezdi asla. Issoria bir istisnaydı ve tekti. 10 dakika kadar sonra buluşacakları yere gelmişti Javiér. Issoria ile beraber sık sık geldikleri bir yerdi burası. Normal büyücülerden vampirlere kadar herkesi içinde barındıran tuhaf bir çekiciliğe sahip bir o kadarda lüks ve pahalı olan bir restorandı burası. Hoş bir dekorasyona sahipti ve yemekleri gerçekten lezizdi. İçerisi her zaman ki gibi soğuktu. Hatta belki de dışarıdan bile soğuk. Issoria görünürde yoktu. Zaten genelde sonradan gelirdi hep. Köşede pek göz önünde olmayan bir masa bulup oturdu Javiér. Çok kalabalık değildi içerisi ancak gürültülüydü. Öyle ki barın diğer ucunda bulunan sahnede çalınan müzik duyulmuyordu oturduğu masadan. Zaten klasik müzik sevmezdi. Sorun değildi bu onun için. Sessizliğini koruyarak etrafı gözetlemeye başladı. Bakışları sürekli kapıya dönüyordu. Ancak Issoria yoktu hala etrafta. O sırada ona doğru yaklaşan bir garsonu fark etti. Restoranla uyumlu bir biçimde şık ve temiz giyimliydi garsonlar. “Hoş geldiniz Bay Diadre. Ne arzu ederdiniz?” Hemen hemen bütün garsonlar tanırdı Javiér’i. Genelde müşterileri belli kişilerdi bu restoranın. Javiér’de en sık uğrayan müşterilerinden biriydi. Tanınıyordu o yüzden. “Biraz bekleyeceğim. Sonra gel.” Her zamanki gibi önemsiz ve işine yaramayan kişilere karşı kaba davranışlarını sürdürüyordu. Yavaşça geri çekildi garson. Tekrar etrafa bakınmaya başladı Javiér. Genelde çiftler halinde gelmiş kişiler vardı masalarda. Her zamanki gibi gözlerini yemeklerinden ayırmadan konuşuyorlardı. Kimse birbirini umursamıyordu. Biri gelip her hangi birini öldürse kıllarını bile kıpırdatmazlardı. Issoria belirdi aniden kapıda. Buz mavisi gözleri etrafı taramaya başlamıştı. Yavaşça elini kaldırdı Javiér ona doğru ve elini kaldırmasıyla beraber ona doğru yöneldi Issoria. Javiér sadece Issoria’ya özel olan nezaketini göstererek ayağa kalktı ve kadın yanına yaklaşırken büyük bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. “Hoş geldin.”
Kadının karşılık olarak yüzünde beliren tebessüm, içerideki soğuğa rağmen sıcak bir esinti gibi gelmişti Javiér’e. Tuhaf bir büyü vardı Issoria’da. Simsiyah saçları bembeyaz omuzlarına doğru uzanırken delici bakışları Javiér’i ele geçiriyordu adeta. Issoria’nın öfkesini her an gözlerinden okuyabilirsiniz. Hatta bazen bu güzelliğini bile gölgeleyecek kadar ileri gitmiş olabilir. Fakat o öfkeli bakışlar Javiér’e dönüğünde biraz olsun yumuşamaktadır her zaman. Javiér’de tıpkı onun gibi beraberlerken hiç yanından ayırmadığı parşömenin ağırlığına veya onu ele geçirme çabalarına aldırmadan davranışlarını kontrol edebiliyordu. Kadının güzel dudaklarından çıkan sözler Javiér’in o oportünist gülümsemesini ikiye katlamıştı adeta. Issoria’nın onu bu kadar iyi tanıyor ve bu kadar iyi tanımlayabiliyor olması sevindiriyordu onu. Bu konuda kimse Issoria’yı geçemezdi doğrusu. Kadının kendisini bu kadar iyi tanımasını Javiér sağlamıştı elbette. O istemese asla yakalaşamazdı bu kadar yakınına. Fakat Issoria’yı ne derece istediği ortadaydı. “Sesindeki hışmın beni en az güzelliğin kadar cezp ettiğini söylemiş miydim Issoria?” Sözlerini henüz tamamlamıştı ki az önce terslediği garson tekrar yanlarında bitmişti. Yüzünde hala o hoşgörülü gülümseme vardı. Bakışları Issoria’ya dönmüştü. Kadının sert bakışlarına rağmen hayran hayran bakıyordu adam. Javiér en az kadın kadar sert bakışlarını adama çevirdi. Issoria güzel bir kadın olabilirdi hatta birçok erkeğin kendini bakmaktan alıkoyamadığı nitelikte bir kadın olabilirdi. Ancak yanında Javiér varken bütün erkekler dikkatli olmak zorundaydı. Kızgınlığını bakışlarına yeterince yansıttığında adam hatasını fark edip ona döndü. “E-evet. Ne arzu etmiştiniz?” Adımın sesindeki titreme oldukça belliydi. Anlaşılan Javiér düşündüğünden daha sert görünmüştü adama. Böylesi daha iyiydi. Ne kadar tehlikeli biri olduğunu göstermeliydi etrafa. Gerçi Issoria’nın yanındayken böyle davranmaktan hoşlanmıyordu ancak yanındaki o güzel kadının sorumluluğunu taşımak zorundaydı. Biraz daha sakin davranmaya başladığında adamın rahatladığını gördü. Bakışlarını nihayet adamdan kaldırıp karşısındaki kadının masmavi gözleriyle buluşturduğunda tüm siniri geçmiş gibiydi. Kıskanma konusunda biraz daha kontrollü davranmak zorundaydı. Issoria’nın her hareketinden asalet akarken böylelerinin hayran bakışlarına maruz kalması normaldi. Javiér bile ona sahip olmasına rağmen alamıyordu kendini kadına bakmaktan. Evet, ona sahipti ve paylaşmaya hiç mi hiç niyeti yoktu. Issoria’ya ne istediğini soracaktı ki onunda aynı şeyi ona sormak ister gibi bir hali olduğunu fark etti. “Ne istersen bana da ondan söyle.” Karnının aç olmasına rağmen yemek şuan umursadığı en son şeydi.
Mekan gittikçe kalabalıklaşacağına boşalıyor gibiydi. Aslında bu anormal bir durumdu çünkü Nocturnal genelde bu saatlerde daha kalabalık olurdu. Yorucu bir günün ardından dinlenmek ve biraz huzur bulmak için daha iyi biryer bilmiyordu Javiér. Tabi karşısındaki kadının yanında olduğu sürece daima huzurlu olurdu. Issoria'da farklı bir büyü olmalıydı. Bu kadar çekici olmasının bir nedeni olmalıydı. Onu görüp de istemeyen bir erkek yoktu büyük ihtimalle. Kadın garsona sipariş verirken Javiér sadece onu izlemekle yetindi. Kadının garsona ne söylediğini duymamıştı bile. Garsonun ne ara yanlarından ayrıldığını da görmemişti. Bakışları sadece kadına kilitlenmişti. Yüzünün her bir hattını artık ezberlemiş olsa da tekrar tekrar incelemeyi seviyordu. Kırmızı dudaklarının hareketlendiğini görünce bu kez etrafta başka biri olmadığından kendisiyle konuştuğunu anladı ve kulak kesildi. Sessinde ki soğukluk Javiér'i hiç rahatsız etmemişti. Aksine Issoria'nın sesi ona hep bir masal gibi gelirdi. Sevgilisinin işaret ettiği mumlara çevirdi bakışlarını. Issoria ve alev... Ah bu kesinlikle doğruydu. Hata belki de Issoria başka hiçbir şeye benzemiyordu bir aleve benzediği kadar. Gözleri, dudakları, saçları... Her biri birer alevdi sanki. Gözleri buz mavisiydi. Ne kadar soğuk görünse de dikkatli baktığınızda gözlerindeki derinliği görebilirdiniz. Buzların arasında yanan bir ateş gibi parlıyordu gözleri. Aslında bunu bakışlarındaki öfkeye de bağlayabilirdiniz. Teni bembeyazdı ve genelde kıpkırmızı olan dudakları dikkat çekerdi. Saçları siyahtı. Esen bir rüzgarda dalgalanırken gecenin karanlığına rağmen parladığını görebilirdiniz. Belki de çekiciliğinin nedeni buydu. Alevler çekicidir fakat yaklaştığınız zaman yakarlar. Issoria'da öyleydi. Yaklaştığınız zaman yakıyordu. Javiér belki de hiç kimsenin cesaret edemeyeceği kadar yaklaşmıştı ona. Pişmanda değildi. Gerçi Javiér yaptığı hiçbir şeyden pişman olmazdı. Mum hafif hafif titriyordu. Sanki üzerine çevrilen iki tehlikeli insanın bakışlarını hissetmişti de huzursuzca kıpırdanıyor gibiydi. Evet, Javiér ve Issoria tehlikelilerdi. Üzerlerinde taşıdıkları iki parşömen parçası yüzünden birçok insanın hayal edemeyeceği kadar tehlikelilerdi. Sadece birbirlerine etki etmiyordu bu tehlikeleri. Şuan onların yanında olan herkes biran için Issoria'nın hışmına uğrayabilirdi. Ya da Javiér'in istediklerini almak için oynadığı bin bir türlü oyunların kurbanı olabilirlerdi. Konu o yedi parşömen parçasını taşıyan yedi lanetli insansa hiçbir şeyin garantisi yoktu. Bakışlarını mumdan karşısındaki kadına çevirdi Javiér. Kadın ise hala mumlara bakıyordu. Ona bakarken gülümsemeden edemedi Javiér. "Haklısın." dedi en az Issoria kadar soğuk bir ses tonuyla. Bu sırada kadının bakışları kendisine çevrilmişti. "Tıpkı bir alev gibisin Issoria. Dışarıdan bakıldığında o kadar güzel ve çekici geliyorsun ki... Yaklaşıldığı zaman ise bir o kadar tehlikeli bir hal alıyorsun. Yakıyorsun. Beni de yakıyorsun. Ama ben acı hissetmiyorum." Kadının vereceği tepkiyi görmek için bakışlarını ona sabitledi. Onun yüzüne bakarken mekânın soğukluğun rağmen terlediğini hissedebiliyordu. Bunun sebebi karşısındaki alevden gelen sıcaklıktı şüphesiz.