Netherfield RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Yıl; 1750. Yeni bir sezon tüm ihtişamıyla başlıyor! Sen daha yerini almadın mı?
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Henüz bir isim koyamadık.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Ophelia Roache
Temizlikçi
Temizlikçi
Ophelia Roache


Kraliyet : İngiltere.
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 11/06/12

Kişi sayfası
RP Puanı:
Henüz bir isim koyamadık. Left_bar_bleue93/100Henüz bir isim koyamadık. Empty_bar_bleue  (93/100)

Henüz bir isim koyamadık. Empty
MesajKonu: Henüz bir isim koyamadık.   Henüz bir isim koyamadık. Icon_minitimeÇarş. Haz. 13, 2012 9:00 am

    Bir kez daha kahyanın eline tutuşturduğu küçük parşömen parçasına baktı, Ophelia. Başını tekrar yukarı kaldırıp ileriye baktığında güneşin kavurucuğu sıcağını yüzünde hissetti. Henüz öğlen olmasına birkaç saat varken havanın bu kadar sıcak olması, şimdiden bunaltmıştı kızı. Önlüğünün cebinden çıkardığı dantel işlemeli, beyaz mendilini alnında gezdirerek küçük ter damlalarını sildi. Kısa bir süre etrafına bakındı. Kendisi gibi alt sınıf insanların tatlı telaşını izlemek her zaman hoşuna giderdi. Kurulu tezgahlardan alışveriş yapan orta yaşlı, etine dolgun kadınlar ve yanlarından hiç ayrılmayan afacan çocukları... Böylesine bunaltıcı bir havayı bile unutturmuştu, çocukların kahkahaları. Her zaman olduğu gibi ayyaşlar bu saattede meyhanenin kapısında kuyruk olmuşlardı, ne acı. Yaşadıkları acıları içkiyle örtmeye çalışmaları ne kadar zavallıca. Her şeye rağmen mutlu olmaya çalışan ailesinin üç kuruşunu içkiye yatıran bu adamlardan hep uzak durmuştu Ophelia. Onları gördüğü her yerde beddua etmeyi de ihmal etmezdi. Ağır adımlarla bu uzun yolda yürüyordu, etrafını seyrederek. Arka sokaklarda çıkan kavgaların sesi, en fazla malı satmak için bağıran insanların sesi... Nereden geldiğini asla unutmamasını sağlıyordu, bu sokak kızının. Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi kızın. Güneşin yakıcılığı hayallerini silip atmıştı. Az ilerde her sınıftan insanın oturduğu bir yer gördü. Anlaşılan kahyanın listesini biraz bekletecekti. Bir saat gecikmeden bir şey olacak değildi ya.

    Boş bulduğu ilk tabureye oturdu. Oturduğu yer biraz daha insanlardan uzak, biraz daha arka taraflardaydı. Şimdiye kadar aldığı birkaç parça dolusu küçük çuvalları da dizinin dibine koydu. Hiçbir zaman hoşuna gitmeyen önü fırfırlı, arkadan bağlamalı, beyaz başlığını da çıkartıp dizlerinin üzerine koydu. Başlığını çıkartır çıkartmaz sarı, dalgalı saçları narin omuzlarının üzerine serpildi. Üzerindeki hizmetçi kıyafetine rağmen hoş ve genç bir bayan olmuştu. Bir an başlığının onu yaşlı gösterdiği fikrine kapılmadan da edemedi. Oturduğu yer gölgede kalmıştı, şanslıydı. Çoğu insan güneşin altında gösterişli yelpazelerini sallarken onları büyük keyifle izliyordu, kız. Biraz olsun üstün hissetmişti kendini. Etrafa bakınmaya devam etti. Sahibi için bilgi toplayacağı birileri yoktu henüz. Yalnızca önceden gördüğü birkaç kendini beğenmiş soylu vardı. Yaşlı bir adam usulca yaklaştı kıza. Epey yorgun ve yıpranmıştı. Pantolonun paçaları yırtılmış, çamur içinde kalmıştı. Pislik içindeki kıyafetine dikkatle bakıldığında Fransız olduğu hemen anlaşılıyordu. Titrek, nasırlı avcunu kıza doğru uzattı yaşlı adam. Para istediği belliydi. Acımıştı kız, adamın haline. Önlüğünün cebinden çıkardığı kendine ait parasını adamın avcuna koydu. Adam ufak bir tebessüm ettikten sonra arkasını dönüp ağır adımlarla uzaklaştı. Bu adamı ilk görüşü değildi. Birkaç kez bir şeyler almak için geldiğinde de görmüştü onu. Buralarda yaşayan kimsesiz biri olduğu kanısına vardı.

    Bir saat kadar oturacağını düşünse de on dakika henüz dolmuştu. Sıkılsa da oturmak daha tatlı geliyordu, kıza. Küçük parşömen parçasına yeniden bir göz attı. Yalnızca meyve aldığına inanamıyordu. Daha erzak alıp kumaşçıya sipariş vermesi gerekiyordu. Üstelik kahyanın kıyafetlerinin de diktirilmesi gerekiyordu, yeni temizlik malzemeleri de alacaktı daha. Bu bunak kahya kızı ne sanıyordu? Hepsi nasıl taşıyacağını düşündü bir an. Canı sıkılmıştı duruma, tek başına olmasına. Akşam bir konuk olmasından korkuyordu. Eğer konuk olursa bir de temizlik yapacaktı. Bunaldı, kafasını bir yerlere koyup uyumak istiyordu ya da avazı çıktığı kadar bağırmak. Ne olursa olsun kalkıp işlerini halletmesi gerektiğini biliyordu. Yavaş yavaş dizinin dibine koyduğu çuvallarını toparlamaya başladı. Hepsini kontrol ettikten sonra başlığını yeniden kafasına takmak için hamle yaptığında tanıdık bir yüzün ona doğru geldiğini gördü. Başlığını tekrar dizlerinin üzerine koyarak kendisine doğru gelen soylu bayanı izledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nola Brandon
Lady
Lady
Nola Brandon


Kraliyet : İngiltere
Mesaj Sayısı : 61
Kayıt tarihi : 12/06/12

Henüz bir isim koyamadık. Empty
MesajKonu: Geri: Henüz bir isim koyamadık.   Henüz bir isim koyamadık. Icon_minitimeÇarş. Haz. 13, 2012 9:58 am

Toz pembe tonlarının hakim olduğu elbisesini geniş koridorda savura savura ilerliyordu. Taş duvarların arasında attığı her adım, tok bir şekilde yankılanıyor, Brandon malikanesinin küçük sahibinin geniş avluya doğru ilerlediği gösteriyordu insanlara. Sol elinde tuttuğu beyaz renk yelpazesini kapatmış, diğer eliyle ise beyaz şemsiyeyi tutuyordu. Adım hızına göre, o da ritim tutuyor gibi görünüyordu. Avludaki demirden bacaklara sahip, üzerinde ise daire şeklinde bir cam kesilmiş olan masanın kenarında oturan annesinin huzuruna çıktığında hafifçe reverans etti. "İzniniz olursa anneciğim, şehre inmek istiyorum. Gördüğünüz gibi hava harikulade. Ayrıca biliyorsunuz; bugün pazar. Kiliseye de uğramak isterim." Kendisine çevrilen bir çift donuk mavi gözle birlikte irkilmeden edemedi. Annesi, kızını süzmeden edemedi. "Pekala. Güneş batmadan evde ol; akşama konuklarımız var biliyorsun." Aldığı onay ile birlikte tekrar reverans yaparak avludan bahçeye doğru ilerledi. Ahıra gelmeden önce üstü kapalı, at arabalarının konulduğu tarafa doğru yürümeye başladı. "Wolsey!" Kendisine yaklaşan yirmi üç yaşındaki gence baktı. "Şehre iniyorum. Benimle gel. Alacağım şeyler var. Ayrıca at arabasını hazırlatmanı söylemiştim. Hazır değil mi?" Hem konuşuyor hem de at arabalarına doğru gidiyordu. Zaten topu topu üç tane arabaları vardı. Birisi kahverengi üzeri altın ve siyah işlemeli, diğeri krem üzeri altın işlemeli, en sonuncusu ise -yani Nola'nın favorisi- tamamen beyaz olan bir arabaydı. Arabaya binmeden önce elinde tuttuğu şemsiyeyi Wolsey'e uzattı. "Kings Way'e."

Çok uzun sürmemişti yolculuğu ya da Nola'ya öyle gelmişti bilemiyordu. Şehir merkezinin içinden geçip Kings Way'e ulaştıklarında at arabasının yer kaplamaması için kendisi ve Wolsey arabadan inmişlerdi. Arabadan iner inmez hemen tepesinde açılan şemsiye ile gülümsedi. En azından o kavurucu sıcağa maruz kalmamıştı. Ayrıca ipek gibi saçlarının kurumasını da istemiyordu. Hemen solunda duran yakışıklı gence atılan bir sürü bakışla birlikte, iyice onurlandığını hissetti. Böylesine hoş birisiyle gezmek ona ayrı bir hava katıyordu elbette. Sürekli olarak oturduğu çay bahçesine benzer yere doğru ilerliyordu. Adını hala bilmiyordu ve öğrenmek konusunda kendisini zorlamıyordu. Ağaçların altına kurulmuş olan masaların arasına dalmadan önce gözlerini gezdirdi. Mavi gözleri meraklı bakışlar atarken gözüne takılan sarı saçlı kızın kim olduğunu çıkaramadı ilk önce. Bir dakika kadar bakmıştı. Kızı saçlarından değil fakat simasından çıkarabilmişti. Ophelia. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Küçük adımlarla, sakin bir şekilde kıza doğru ilerliyordu. Masaya varması pek de uzun sürmemişti. Sandalye mi tabure mi olduğuna karar veremediği oturağa oturdu. "Artık gidebilirsin Wolsey. Bir saat sonra burada ol." Karşısında eğilen adama bakmadan yanına yaklaşan garsona döndü. "İki fincan çay alabilir miyiz?" Ricasına karşı gülümseyen garsona da yüz vermemişti. Oturdukları yerin gölge olmasından dolayı yelpazesini kapatarak masaya koydu. Çok uzun sürmeden gözlerinde merak ve heyecan pırıltılarıyla beraber Ophelia'ya baktı. "Yüce Tanrım! Seni tanıyamadım Ophelia. Bu kadar güzel bir kız olduğunu bilmiyordum doğrusu." Evde iyi anlaşabildiği tek hizmetliye haliyle candan davranıyordu. Bu kızı da kaybetmek istemezdi sonuç olarak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ophelia Roache
Temizlikçi
Temizlikçi
Ophelia Roache


Kraliyet : İngiltere.
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 11/06/12

Kişi sayfası
RP Puanı:
Henüz bir isim koyamadık. Left_bar_bleue93/100Henüz bir isim koyamadık. Empty_bar_bleue  (93/100)

Henüz bir isim koyamadık. Empty
MesajKonu: Geri: Henüz bir isim koyamadık.   Henüz bir isim koyamadık. Icon_minitimeÇarş. Haz. 13, 2012 3:13 pm

    Soylu bayan birlikte geldiği genç adamı gönderdikten sonra süzülerek geldi, kızın yanına. Giysisinden gülüşüne kadar narindi soylu. Bir o kadar da masumiyete sahipti. İçi dışı bir gibiydi kıza karşı. Bu yüzdendi yanında bu kadar rahat davranması. Güzelliğine iltifat etmesi kızın hoşuna gitmişti. Yeşil gözlerinin ışıltısıyla belli ediyordu bunu. Hızlıca ayağa kalkıp eğildi önce. Sonra tekrar hasır taburesine oturdu. Kalkarken yere düşürdüğü başlığını da eğilip yerden aldı. Neyse ki kirlenmişti, bugün için kafasında bu iğrenç başlıkla dolaşamayacaktı. Ne yazık! Soylu bayanın istediği çaylar masaya gelmişti bile. Porselen fincanları hep sevmişti, Ophelia. Tabaklarına konurken çıkan o narin sesi. Saçlarını narin bir hareketle kulağının arkasına kıstırdı kız. Yüzüne en içten gülümsemesini yerleştirerek konuşmaya başladı. "Teşekkür ederim, efendim. Başlık konusunda hemfikir olmamıza sevindim." Temizlikçi olmasına rağmen hala yıpranmamış narin ellerini fincanın kulbuna uzattı. Önce burnuna yaklaştırıp güzel çay kokusunu ciğerlerine çekti. Ardından bir yudum alıp tabağına geri koydu. Çay kokusu sevgisi annesinden yadigardı kıza. Henüz çok küçük olmasına rağmen annesinin de çayını aynı şekilde içtiğini hatırlayabiliyordu. Kafasındaki tatlı hatıraları silip karşısında oturan Nola'ya baktı. Büyük bir keyifle çayını yudumluyordu o da. Çevreye aldırış etmeden hizmetçi bir kızla oturuyordu. O zaman gerçek bir arkadaşı gibi hissetmişti kız kendini.

    Öğlen saatlerine yaklaştıkça güneş daha fazla gösteriyordu kendini. Işınları sokakta yürüyen insanların tenlerine nüfus ediyor, küçük ter damlalarının süzülmesine neden oluyordu. At arabaları daha da çoğalmıştı, geçen saatlere göre. Sokak daha kalabalık hale gelmişti. Pazar günü her zaman kalabalık olurdu burası. Kiliseye akın ediyordu herkes, inançlı olan herkes. Kimisi para, kimisi mutluluk dileyecekti. Kimileri de günahları için af dileyeceklerdi. Yaparken mutlu oldukları, ölüme yaklaştıkça vicdan azabı çektikleri günahları için. Dünyanın çok saçma bir yer olduğunu düşündü kız. Gölgede oturmalarına rağmen güneşle karışan esinti tüm sıcak havayı yüzlerine üflemişti. Birden tekrar bunaldığını hissetti kız. "Sizi burada görmeyi hiç beklemiyordum." diye devam muhabbete.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Henüz bir isim koyamadık.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İsim Değişimi İstekleriniz

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Netherfield RPG :: İngiltere :: Kings Way-
Buraya geçin: