Gisela Müller Metres
Kraliyet : İngiltere Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 12/06/12
Kişi sayfası RP Puanı: (92/100)
| Konu: Gisela Müller Salı Haz. 12, 2012 8:09 am | |
| Ay ışığının az çok aydınlattığı, köhne, gösterişsiz yatakhanenin içindeydiler. Hafif aralanmış pencerenin içeriye giren serin rüzgar odanın içerisindeki rahatsız edici havayı bir nebze de olsa dağıtıyordu. Yığınla öğrencinin, tıkış tıkış birkaç odaya böylece sıkıştırılması bir hayli mantıksızdı. Evet, oldukça rahatsız edici bir durumdu. Gisela, orta düzeyde geçinen ailesinin yanından gelmişti buraya. Elbette ki zor olmuştu onun için, alışması çok zaman almıştı. Her zaman kendi evindeki rahatı, huzuru özlüyordu. Burada ciddiyetten ölen, öğrencileri disipline etmeye programlanmış yetişkinlerin arasında bunalıp çıldırmamak pek de elde değildi. Okulda onun için birkaç teselliden başka hiçbir şey yoktu, bunların arasında seneye mezun olup kurtulacak olması da yer alıyordu tabii. Bir diğer tesellisi ise boynundaki taşlı kolyeydi. Senelerin geçmesiyle paslanmış, eski gösterişli halinden eser kalmamıştı. Okula başlamadan önce ailesinin ona verdiği hediyeydi bir nevi. Geceleri ellerini göğsünde birleştirir, kolyesini parmakları arasında hafifçe sıkarak tutar ve düşünürdü. Yaşadıklarını, yaşayamadıklarını ve buradan çıktıktan sonra yaşamak istediklerini. Gerçekçi, dalgaya alan görünümünün arkasında tam bir hayalperest yatardı. Elde etmek istediği pek de bir şey yoktu aslında, sahip olduklarıyla mutluydu. Her şeyi kendine dert edinen, kuruntulu, fesat bir insan değildi. Gisela, olayları sonuna kadar pollyannacılık ile halletmeye çalışan bir pembe gözlük faciasıydı bir nevi. Acıyla yaşanacak ölümüne kadar yaşayabileceği ve yaşatabileceği her şeyin gerçekleşmesindeydi aklı. Evet, bir de arkadaşı Giedre vardı. Ne zaman bir muzırlık peşinde olsalar bir ayağı diken üstündeymişçesine davranırdı. Gerçi, bu seferki yapacakları pek de kolay lokma olmayacaktı. Günlerdir peşini bırakmıyordu Giedre'nin, ısrarla dolanıyordu etrafında. Sonunda kabul ettirmiş, dediğini yaptırmıştı. Kesinlikle gözünü kırpmaması gerekiyordu o gece. Herkesin, derin uykularına dalmalarını bekliyorlardı. Gisela, gün boyu epey yorulmuştu, içinden uçuş dersine lanetler yağdırmadan edemiyordu. Bu bir ders değil, eziyetti onun için. Ders seçimlerinde dahi arkadaşlarının etkisinde kalıveriyordu, yıllardır durum böyleydi. O gece, Gisela ve Giedre için biçilmiş kaftandı adeta. Zira ertesi gün tam anlamıyla boş geçecekti onlar için. Gisela, her ne kadar heyecanından kendini alıkoyamasa da yapacakları şeyin yanlışlığını bir türlü aklından silip atamıyordu. Zihni, ona doğruyu göstermeye çalışsa da bunu Giedre'ye belli etmemek için kendini bir hayli zorluyordu. İkna kaabiliyeti onu genellikle başarıya ulaştırıyordu. Ah, pardon. Her zaman.
Yorgunluğundan kendini alıkoyamamıştı. Göz kapakları gittikçe ağırlaşıyor, ona tonlarca yük gibi geliyordu. Her seferinde kendini engelleyebilmek adına gözlerini sonuna kadar açmaya çalışsa da kesinlikle tam anlamıyla başarılı olamıyordu. Ay ışığının hafifçe vurduğu yatağının bir gölgeyle kaplandığını hissetmiş, bir anda irkilmişti. Yatakta hafifçe yana dönmüş ve tepesinde dikilmiş duran Giedre'ye bakıyordu. Hafif korkmuş ama oldukça heyecanlı bir genç kız bakışları vardı Gisela'ya yöneltilmiş. Gisela, yorganın içinde dolanmış ince uzun bacaklarını yavaşça çıkarmış, oturur pozisyona geçmişti. 'Immh, içim geçmiş.' kimsenin duyamayacağı şekilde hafifçe fısıldamıştı. Giedre'nin hazır olduğunu farkedince etrafına bir bakınıp ayağa kalkmıştı. Üzerine birkaç bir şey geçirmişti, özensizdi. Odadan çıkacakları sırada son bir kez kontrol etmişti odayı, her şey kesinlikle tıkırındaydı. Giedre önden, Gisela arkadan parmak uçlarında ilerliyorlardı çıkışa doğru. Koridorlardaki ışık, onları ele vermeyecek kadar hafif ve sönüktü. Giedre'nin bir anda nedensizce kahkaha koparışı Gisela'nın ödünü patlatmıştı. İşaret parmağını dudağına sertçe bastırarak sessiz olmasını ifade ediyordu, kendi de kıkırdamasını ihmal etmiyordu elbette. Çıkış kapısını kendi bedenleri sığacak kadar aralayıp hızla çıkmışlardı binadan. Temiz havayı bir anda teneffüs etmek iyi gelmişti belki de, Gisela'nın yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Giedre, Gisela'dan ayrılıp yaklaşık 10 metre ileride bekliyordu çocuğun gelmesini. Karanlığın altından yavaşça beliren genç adam Giedre'nin yanına gelmiş ve ona küçük bir torba vermişti. Giedre, hemen cebine koymuştu onu. Ne konuştuklarını tam olarak duyamıyordu Gisela. Dikkatlice etrafına bakınıyordu birilerinin gelmesinden haberdar olabilmek adına. Giedre, çocuğun yanından ayrılıp geliyordu ve birkaç metreden fırlatmıştı torbayı genç kıza. Gerçekten sinirli ve bir hayli ürpermiş gözüküyordu. " Geceyi burada mı geçireceğiz? Olmaz, yakalanırız Gisela." dedi kısık ses tonundan vazgeçmeden. Gisela'nın gitmek gibi bir niyeti yoktu. Bahçenin arka taraflarında bu şeyi kullanmaktan yanaydı düşünceleri. Giedre'nin kontrolü onun ellerine vermesi üzerine Gisela peşinden gelmesini işaret etti beden hareketlerini kullanarak. Çimlerin hışırtısını pek de dikkate almayarak ve etraflarını iyice gözetleyerek bahçenin arka kısmına gelmişlerdi. Gisela, Giedre'nin tutucu bakışlarından kendini alıkoyup çimlerin üzerine oturmuştu. Burada onları kimse göremeyecekti zaten. Elindeki torbanın ağzını yavaşça açmıştı, sesi en aza indirgemek için. Bembeyaz toza işaret parmağını değdirmişti yavaşça ve sonra diline sürmüştü parmağını. Tadı, gerçekten berbattı. İşin aslı, Gisela bunu nasıl kullanacaklarını da gerçekten bilmiyordu. Utana sıkıla dudaklarından kelimeleri döküverdi; ''Nasıl yapacağımız hakkında en ufak bir fikrin varsa söylemelisin.'' dedi ve oturduğu yerde bağdaş kurdu.
Sırtının tahriş olmasını sağlayan ağaca pek de aldırış etmiyordu Gisela. Okul bahçesinin arka tarafına gelmeleri hiç kuşkusuz iyi bir plandı. Ön taraflarda onları ele verecek kadar sayıda lambalar vardı, yaptıkları bu yanlışı okul pencerelerinden kafasına esip bakıcak olan birine canlı yayın yapmak istemezlerdi elbette. Fakat içinde bir bekçi korkusu vardı, etrafı kolaçan etmek adına bir yürüyüşe çıkacağı sırada onları kesinlikle görecekti. İleriki kariyerlerinin başlamadan bitmesine neden olabilirdi böyle bir durum. Bekçi yaşlıydı, belki birkaç sinsilikle onu da alt etmeyi başarabilirlerdi ama Gisela, yanındaki genç kızın bu stresi de kaldıramayacağından adı gibi emindi. Giedre, dizlerini göğüslerine kadar getirmiş ve elleriyle de destek alıyordu arada. Fazlasıyla korkmuş olduğu ve heyecanının doruklara çıktığı çok belli oluyordu ki Giedre yalnız böyle zamanlarda dudaklarını hiç durmadan kemirirdi. Hafifçe meylediyordu olduğu yerde, bir şeyler olacaksa çabuk olsun bitsin der gibi bir hali vardı. Kafa yapıları kesinlikle uyuşmuyordu ikisinin. Gisela, bu yaptıklarının onlarda iyi bir hatıra bırakacağını, unutamayacaklarını da çok iyi biliyordu. Duymuştu, bu şeyin ne kadar rahatlatıcı ve sersemletici olduğunu. Umutların yeşerdiği, yıldızların bir başka parladığı, gökyüzünün kendini karanlığa emanet ettiği bu gece de Giedre ile birlikte -zorla da olsa- eğleneceklerdi. Gisela bundan emindi. Giedre ile geçirdiği zamanların onda eşi benzeri yoktu. Onunla konuşacağı şeylerin sonu gelmiyordu, her zaman birbirleri hakkında açığa çıkardığı yeni bir şeyle birlikte büyüleniyorlardı. Gisela, zaman zaman ona ne kadar bağlandığını görerek öylesine şaşırıyordu ki, bu davranışların kendisine ait olmadığına kendisini ikna etmeye çalışıyor, ama diğer yandan da artık onsuz bir hayat düşünemiyordu. Evet, gerçekten harika bir ikiliydiler. Sabah kahvaltısından, yatakhanedeki derin uykularına kadar madden ve manen hep birliktelerdi. Ciğerlerine dolan derin bir nefesle beraber düşünceler de zihnine hücum etmişti işte. Silip atmak istediği onca anısı varken aklında, hala aynı şeyleri yapmaya devam ediyordu. Bu kesinlikle kendini kandırmaktan başka bir şey değildi. Kuzeni Marcus, beraber bir kere denemişlerdi avcunda tuttuğu torbadaki şeyi. Giedre'ye bunu hiç anlatmamıştı. Kesinlikle haberi olsun istemiyordu. Bir kere denemiş ve sonuçlarını en acı şekilde ödemişti. Vücuduna enjekte ettikleri bu madde onları berbat bir baş ağrısına itecek ve büyük pişmanlıklar yaşayacaklardı belki de. Gisela, henüz yeni yeni unutturmuştu bulanık zihnine olanları. Fakat, artık büyüdüğünü kendi kendine kanıtlamak için olduk olmadık bir sürü şey deniyordu. Aklına kazınan o an çıkmıyordu bir türlü görüntüsünden, Marcus'un can çekişerek gözlerinin önünde gözlerini yumması. Evet, bu madde onun hayatında en değer verdiği insanlardan birini almıştı elinden. Ciğerine saplanan hançer misali bir pişmanlık duygusu vardı, onu besleyip büyütüyordu adeta. Tam olarak ölümünün sebebi bu şey olamazdı elbette, belki de bir hastalığı vardı buna karşı bünyesinde. Giedre ile aynı şeyleri yaşamayı istemiyordu ama uyuşturucu kullandıktan sonraki hallerini özlemişti oldukça. Evet, tekrar yaşamayı diliyordu. Saçmalamayı, düşünmeden konuşmayı, elinden geldiğince içindekileri aktarabilmeyi.
Giedre, bir anda genç kızın elinden torbayı almıştı. Tozun bir kısmı yavaşça serpilmişti yere. Biliyordu, parmaklayıp yalayarak kullanılmayacağını. Fakat belli etmek istemiyordu arkadaşına. “ Toz sanki şekeri andırıyor. Kristal taneleri gibi. Bu pipetleri kulağımıza sokmayacağız sanıyorum. Burundan çekildiğine eminim. İlk ben deneyeceğim.” dedi genç kız kendinden emin tavırlar sergileyerek. Gisela, heyecanının zirve yaptığı o an ona pür dikkat kesilmiş, her hareketi ezberlemek istercesine onu inceliyordu. Giedre, elindeki torbayı burnuna yaklaştırmış ve pipetin bir tanesiyle burnuna havayı çekmişti. Nasıl yapılacağını incelemiyordu Gisela, elbette. Yüz ifadesindeki değişime dikkat ediyordu, bir şeyler yolunda gitmeyebilirdi de. Marcus'la yaşadığı talihsizliği belki o an da yaşayabilirlerdi. Buna asla göm yumamazdı. Giedre, yüzüne şapşal bir gülümseme yerleştirmişti. Arkasına yaslanmış ve öylece uzanıyordu. Gisela, bunun acı çekmek olmadığını biliyordu. Giedre için sevinmişti, o gerçekten eğleniyordu. “ Bu şey harika. Hiç olmadığım kadar canlı hissediyorum. Ve biraz da aptal, her zamankinden daha da fazla. Hatta şu an seni kucaklayıp kilometrelerce koşabilirim. Tanrım, bana öyle bakma. Dene ve gör.” dedi bir anda doğrulup gözlerini Gisela'ya diken genç kız. Gisela, onun bu hallerini görüp kahkahayı basacaktı ki sessiz olması gerektiğini hatırladı. Gisela da çimenlerin üstündeki torbayı aldı ve aynısını kendisi de yaptı. Fakat çok fazla çekmişti, eskisinden de fazla. Bir şey olmayacağından nasıl oluyorsa çok emindi. Etkisini kısa sürede göstereceğini de biliyordu zaten. Şimdilik beklemekten başka bir yolu yoktu. Bu güzel olacaktı.
Gisela da arkadaşının yanına uzandı. “ Hey Gis. Bana nasıl katlanıyorsun? “ dedi Giedre. Bakışları hafif incinmiş ama halinden memnundu. Gisela, bunu kendi kendine bazen düşünüyordu. Evet, kesinlikle uyuşmuyorlardı. Fakat bu bir sorun değildi onun için. Herkes aynı olmak zorunda mıydı? Elbette ki hayır. Giedre'nin eli Gisela'nın yanaklarına dokunuyordu, ” Bir de ne zamandır bu kadar sevimli gülümsüyorsun?” dedi çok beklemeden genç kız. Gisela, gerçekten çok şaşırmıştı. Bu kadar zamanda uyuşturucunun etki yapmayacağını düşünüyordu. Giedre, garip davranışını anlayınca elini çekmişti kızın suratından. Gisela kelimeleri toparlamaya çalışarak, ''Biz arkadaşız Giedre, farklı olsak bile ne sen bana uymak zorundasın ne de ben sana. Unutma tatlım, zıt kutuplar her zaman birbirlerine daha yakın olmuştur.'' dedi ve ikna edici olmayı ümit ediyordu içinden, iyi niyetiyle. Başının altında ellerini birleştirmiş, bacak bacak üstüne atmış bir şekilde uzanıyordu hafif nemli çimlerin üzerinde. Farklı tellerden çalan alakasız düşünceler bir girip bir çıkıyordu zihninde. Çimlerden geldiğini düşündüğü hışırtılar onun irkilmesine neden olmuştu ve istemsizce etrafına bakınmıştı aniden. Biraz uzaktan da olsa bir ses duyduğuna emindi. Fakat huzurunu bozmak gibi bir niyeti de yoktu, Giedre'nin de duymuş gibi bir hali yoktu. Biraz olsun rahatlamıştı ve sakin havasına tekrar dönmüştü. Arada bir tek gözünü açıp kısık bir şekilde Giedre'yi kontrol ediyordu. Kesinlikle korkuyordu bir şeylerin ters gitmesinden. ''Bir şeyler hissediyor musun? Bir değişiklik var mı?'' diye sordu Giedre'ye kendinde bir şeylerin olmadığını teyit etmek istercesine.
Aklında beliren cismani düşüncenin şekli karşısında çehresine yerleşmeyi başaran tebessüme engel olmak istememişti. Çehresindeki tebessümün arasına büyük bir gizemli ifade girmişti. Aklındaki bir çok soru işaretinin üstündeki sır dahi onları ölüme sürükleyebilecekken cevaplarının yarattığı karmaşa ve kaosun neler yapabileceğini aklında tüm gerçekliği ile kabul edip düşündüğünde, bir çok sorunun baş göstermesi durumunda düşüncenin önüne büyük bir set çekerek onları engellemişti. Giedre'yi her saniye kontrol altında tutmak istiyordu, yaptıkları yanlışın onun üzerindeki küçücük bir olumsuz etkisi Gisela'nın dünyasını başına yıkabilirdi. Şüphesiz 'sıkıntı' sözcüğü, zamanında aralıksız çektiği dayanılmaz acıları anlatmak için yetersiz kalırdı. Bir katil miydi, yoksa sadece yaptığı hatalarından etkilenen bahtsız biri mi? Beynini bir böcek gibi kemiren pişmanlık dolu bu düşünceleri onu yıllarca yiyip bitirmişti ve tüm nitelikleriyle yine devam ediyordu. Marcus'un o ela, sade bakışlarını, yüzündeki o çocukluğun verdiği dünyalar tatlısı gülümsemeyi istemsizce hafızasına kazımıştı. Evet, unutamıyordu. Yaptığı şeyi yalnızca o biliyordu, kimsenin haberi yoktu Marcus'un ölüm sebebinden. Gisela, yaşadığı şeyden sonra arkasında suçluluk duygusu bırakmamak adına onu yok etmişti bir nevi. Almanya'daki evlerine uğrayamaması bazen onun için bir ödül oluyordu çünkü Marcus'un cansız ve soğuk bedeni bahçelerindeydi. Onu toprağın altına gömmüş ve ailesine de küçüklük aklına rağmen Marcus'un kaybolduğuna dair yalan söyleyebilmişti. Yalan, belki de o günden sonra hiç yapmadığı bir şeydi. Kendine açık sözlülüğü, dürüstlüğü ilke edinmişti bir nevi ders çıkarmışçasına.
Tekrar binbir zorlukla düşüncelerinin önüne bir set çekmişti Gisela. Onun yüzü her zaman gülmeliydi, en azından şu lanet olası okulundan mezun olana kadar. Fazlasıyla yapmacık ama yapmacıklığına bir o kadar gizleyen bir gülücük takınmıştı ifadesine. "Bir şey hissediyorum evet. Aynı zamanda duyuyorum da. Sen de işittin mi? Artık gidelim Gisela. Şunun etkisi geçtiğinde burada olmak istemiyorum." dedi telaşının son noktasına çıkmış, buruk bir ses konuyla. Gisela da birkaç dakika öncesinde sesler duymuştu fakat dikkate almamıştı. Giedre'nin farketmesi isteyeceği son şeydi ve gerçekleşmişti. Giedre'nin sakinleşmesi için elinden geleni yapacaktı fakat seslerin çoğalması ve gölgenin arkasındaki silüetin okulun ön tarafına doğru hızla ilerlemesi Gisela'yı da tedirgin etmişti. Aklından ne yapacağına dair hiçbir şey geçmiyordu. Giedre'nin telaşının farkındaydı, genç kız ayaklanmış ve Gisela'yı çağırıyordu. "Hey, kimsen derhal buraya gel!'' dedi Giedre ve arkadaşına dönüp stresine hakim olamadan seslendi. ''Gisela acele et, peşine düşelim. Bir şeyler yumurtlamasın." Gisela'yı hiç beklemeden koşar adımlarla gördükleri silüetin peşinden gidiyorlardı. Gisela da bir hızla ayağa kalkmış ve koşarak onlara yetişmeye çalışıyordu. Giedre, biraz geri durarak genç kızın öne geçmesini belirtmişti ve Gisela bunun doğru olacağını bildiğinden yerini değiştirmişti Giedre ile. Önlerindeki onlardan yaşça küçük duran bir çocuktu. Gisela, cübbesinin büyük, derin cebine iyice sokuşturduğu asasını çıkarmayı akıl etmişti. Hiç telaş yapmadan bu işi halledecekti, doğrusu buydu. Asayı koşan çocuğa doğrultmuş ve sesinin tonunu ayarlayarak; 'Impedimenta'dedi fısıldayarak. Çocuğun kendi büyüsüne karşı bir büyü kullanmaması adına bunu oldukça sessizce söylemişti. Çocuğun ayakları ona karşı koyuyor, koşmak istemesine rağmen geriliyordu ve çok geçmeden durdurmuştu büyü onu. Çocuk o anki korkusuyla arkasını dönmüş ve elindeki asasını Gisela'ya uzatmıştı. Gisela, acele bir şekilde asasını tekrar ona doğrulup ve; 'Expelliarmus' dedi. Evet, bu o an yapabileceklerinin en iyisiydi. Çocuğun elindeki asa bir anda 10 metre kadar uzaklığındaki çimlerin üzerinde belirmişti. Gisela, arkasını arkadaşına dönüp zafer kazanmışçasına gülümsedi fakat çocuğun kaçmaya devam etmesi onu harekete geçirmişti. Tekrar ona dönüp; 'Incarcerous' dedi ve çocuğun bir anda yerinde durduğunu gördü. Görünmez ve oldukça kalın ipler onun vücudunu sarmalıyor, hareket etmesini olanaksızlaştırıyordu. Gisela, yavaş adımlarla ayaklarını yere sürterek çocuğun yanına gitmişti. ''Bu sefer ne yapmayı düşünüyorsun küçüğüm?'' dedi burnuna işaret parmağıyla hafifçe değerek, dalga geçercesine. Çocuk, kalın ve bir o kadar tedirgin ses konuyla bağırıyordu; "Bırak beni, seni mahved..." sesinin yüksekliği onları ele verebilecek kadardı ve Gisela asasının ucunu ona değdirecek kadar yakın tutup, 'Langlock' dedi. Çocuğun dişleri arasında bir tutkal varmışçasına zorlanıyordu harfleri çıkartmakta. Bir tek söz edemiyordu, çaresizdi tam olarak. Gisela, derin bir nefes alıp vermiş, rahatladığını belirtmişti arkadaşına. Giedre ise şaşkınlığını henüz üzerinden atamamış gibiydi. Gisela, arkasını dönmüştü, genç kıza dikkatle bakarak, "Bunlar yaptığım pratiklerin verdiği güzel netice işte." hafif ukalaca bir ses takınarak. Gisela, duraksamadan sözüne devam etti, "Giedre, çocuğun hafızasını sileceğim şimdi. Sonra gidip bıraktığımız torbayı getirmeliyim. Onunla bundan sonrasında sen ilgilen olur mu?'' dedi. Devamında arkasını döndü ve asasını doğrultarak 'Obliviate' dedi ve çocuğun bu yaşadıklarının hepsini unutturdu. Hafif sersem bir ifadesi vardı unutturucu büyüsünün etkisinde. Gisela, etrafına dikkatle bakınarak torbayı bıraktıkları yere doğru gidiyordu. Umarım, heyecandan bir hata yapmaz, diye geçirdi içinden derin bir nefes alarak.
| |
|